26 Ocak 2013 Cumartesi

Geriden gelerek kazanmak















Gaziantep maçı bu sezon oynadığımız 36. resmi maçtı ve bunların 19'unda ilk golü yiyen taraf bizdik. Bu 19 maçtan geriden gelip kazandığımız 5. maçımız oldu (geri kalan maçlarda 7 beraberlik, 7 mağlubiyet aldık)
Ligde aldığımız tek deplasman galibiyeti 03.11.12 de Akhisar maçıydı, onda da ilk golü yiyen bizdik. Yani 9 lig deplasmanında 2. galibiyetimizi gördük halihazırda. Ayrıca ligin 15.haftasında galip geldiğimiz İ.B.B.maçından sonra oynadığımız 3 lig maçında galibiyet görememiştik, onu da aştık. Bu maç iyi oyun güzel futbol yerine 3 puanın daha elzem olduğu bir maçtı, istediğimizi aldık.

Maçta iyi oynamadık yine ama ikinci yarı maçı istemek mücadele etmek güzeldi. Sow dışında parıldayan bir oyuncu görünmüyor takımda. Deforme olmuş 4-5-1 gibi oynadık, (kağıt üstünde  4-2-3-1) dörtlü defansın önünde 3 tane kesici düz ortasaha (M.Topal, Meireles, Cristian) ve kanatlarda Kuyt ile M.Topuz, ileride sow yine yalnız. Kontraatak dışında pozisyon vermedik ama bulduğumuz pozisyon da azdı.Ortasahadaki üçlünün yaratıcılıktan son derece uzak olduğu belli, Raul formunu bulamamış, M.Topal vasat, Cristian da yetersizdi, ki şekil olarak forvet arkası gibi görünse de kesinlikle oranın adamı olmadığını tekrar ispatladı. Kanatlar göbekten de fena, Kuyt haftalardır kötü, bir çözüm bulunmalı. M.Topuz da eski formunu arıyor, ikisi de sağ kanadın adamı ama arkalarında oynayan Orhan Şam'dan mıdır nedir sağ kanat işlemedi. Dönüşümlü sol kanatta oynadılar, ancak ikisinin de oraya yabancı oldukları apaçık görüldü. Olmayacak duaya amin dedi bir kez daha hoca, duası kabul olmadı, zaman zaman Sow geçti sola, yine olmadı. Stoch olsa fazla ofansif bir takım olurduk, Caner olunca da fazla defansif bir takım gibi oluyor. (hoş, her ikisinin de bu seneki toplam performansı sadece 5 gol+asist bile değil) Kuyt ve Krasiç de solda gezerken görünüyor ama gezintiden öteye gitmiyor, Sow'un zaman zaman oraya geçmesi ise golden daha fazla uzaklaşmamız anlamına geliyor. Sol ön oyuncu sorunu bu seneki kötü kadro planlamasının sonucudur ve sezon sonuna kadar da yama yapmaktan başka bir çaresi görünmüyor.

İkinci yarı sahadaki kötülerden Orhan çıkıp Semih girince oyuna, M.Topuz sağ beke geçti, Sow ve Semih de merkez forvet-sol açık arasında dönüşümlü canlı yayına geçtiler. Gerçekten canlandı takım çünkü Semih'in topu ileride tutma ve oyunu yönlendirme yetenekleri oldukça katkı sağladı. Neticede önce Sow geçen hafta kaldığı yerden, Semih ise maziden yani 411 gün sonra gol atarak maçı almamızı sağladılar.

Gaziantep deplasmanı makus talihini yenen, bu sene çizdiği kötü grafiği bir nebze olsun olumlu'ya çeviren bir maç oldu. Sadece 3 puan ve pozitif rakamlar değil, moral ve umut da aldık.
Bir de Semih adında yerli bir forvet transfer etmiş olduk. 

24 Ocak 2013 Perşembe

BeyKanarya




 

















23.01.2013 günü, O'nun hayatında şimdiye kadar ki en önemli günlerden biri belki de. İleride de unutulmaz bir anı olarak kalacak.
Nasıl kalmasın ?
6 yıldır oynadığı klubünde, 6 gün önce profesyonel olmuş ve ilk süre aldığı maçta da oyuna girdikten 16 dakika sonra ilk golünü atmış. 
Üstelik golünü, hayallerini süsleyen stadta, taraftarının önünde, örnek aldığı Semih Abi'sinin pasıyla atmış.
Ve asıl unutulmaz olan, abilerinin onun omuzlarda taraftara taşımaları ...
Bu güzel görüntüyü de Beykan armayı öperek süslemiş. 
Bu fotoğraf, Fenerbahçe'nin görsel hafızasındaki önemli karelerden biri olarak tarihteki yerini alacak, futbol umudunun simgesi olacak.

Yolun açık ve başarılarla dolu olsun BeyKanarya ...

2012-13 Sezonu ilk yarısına dair 3


Bu sezonun ilk yarısının lig performansı olarak kötü geçtiği aşikar ki aşağıdaki konularda da rakamsal olarak ortaya koymaya çalıştım. Elbette ki her sezon özeldir ve bu sezonun da kendine özel durumları var.
 
3 Temmuz 2011 sonrası hem takım hem teknik kadro zihinsel olarak çok yıprandı, kolay değildi öyle bir sezon oynamak,o kadar baskıyı kaldırmak. Geçen sezon müthiş bir direniş gösterdi Fenerbahçe futbol ailesi Aykut Kocaman önderliğinde. 
Aykut Hoca yeri geldi başkan oldu, yeri geldi futbol şube sorumlusu, yeri geldi menajer...Bir adliyeydi, bir antrenmanda, bir evine gitti, bir metrise...Eğer bu camia 3 Temmuz sonrası her şeye rağmen yıkılmadıysa, bunda en büyük pay lider Aykut Kocaman'a aittir.  O kadar sıkıntılı bir sezonda bir kupa aldı, bir de şampiyonlar ligi bileti. Türkiye'de Fenerbahçe'nin yaşadıkları başka bir büyük (!) takımın başına gelse, bırakın bu başarıları, ayakta kalabilecekleri bile şüpheli. Tabii ki Aykut Kocaman bu dik duruşunda, başta kaptan Alex olmak üzere bütün takımın inancı ve yüreğinin payı büyük. Tüm bu takım bileşenlerine güç veren ise, kuşkusuz "Fenerbahçe Yıkılmaz" diyen büyük Fenerbahçe taraftarıydı.

2012-2013 sezonun ilk yarısında, kafası karışık ve rahat olmayan(öz güveni düşük veya gergin veya moralsiz) futbolcular gördük çokça kez sahada.Bence bu durumun en büyük sebebi yukarıda anlattığım geçen seneki sıra dışı sezonda gösterilen sıra dışı mücadeleydi. Bu durum, bu seneye hem futbolcular hem de teknik kadro üzerinde az veya çok çeşitli şekillerde hala devam ettiği de görülüyor.

İlk yarıda takımın bu hali biraz "sahipsizlik" duygusu verdi bana. Alex krizinden sonra Ali Yıldırım'ın da geri çekilmesi ile iyice yalnız kaldı Aykut Kocaman. Karabük maçı sonrası "devam edecek gücü kendimde bulamıyorum" demesi de bu yüzdendi bence. Çok yalnız kaldı ve üzerine çok yük bindi, ayrıca Alex olayının faturası da bu baskıyı arttırdı.
Bence bir yöneticinin futbol şubesi sorumlusu olarak takımla tamamen ilgilenmesi iyi olabilir ama yönetimden bağımsız futbol takımın bir sportif direktörü olmalı. Yani Aykut Kocaman sadece teknik direktör  olarak çalışmalı, Rıdvan Dilmen gibi bir sportif direktörü olmalı Fenerbahçe'nin. Ayrıca klubeye de Önder Özen gibi bir analizci, futbol zekası yüksek bir yardımcı hoca, Koch gibi antreman ve metod uzmanı bir kondüsyoner gerekli olduğunu düşünüyorum.


Transfer Sorunsalı


2011-2012 sezonu bittiğinde, geçen sene çok yıpranan oyuncuların  yerine yeni futbolcular alınarak bir yenilenme yapılmalıydı. Ancak geçen sene en çok yıprananların başında gelen Emre dışında diğer gidenler zaten fazla süre almayanlardı(Ziegler hariç)

Yine bununla paralel olarak kadro planlamasının yanlış yapılması ve bazı transfer hataları kadronun etkinliği etkilemiştir.
Temmuz’un ilk haftası sezonu açan, Ağustos’ta 7 resmi maçı ( 4 Şampiyonlar Ligi Eleme, 2 Lig,  1 Türkiye Süper Kupa finali) olan Fenerbahçe; Krasiç ve Yobo’yu Ağustos’un ilk haftası, Meireles’i ise Eylül’ün ilk haftası renklerine katarak yine “geç transfer huyu”ndan vazgeçmedi.Artık klasikleşmeye giden bu kötü huyu 1 Süper Kupaya ve Şampiyon Ligine girememeye mal oldu, ligde de 2 puan kaybı yaşadı.Eylül ayında da ligde oynadığı 4 maçta 5 puan alıp Uefa kupasındaki tek maçında da Marsilya ile berabere kalması tam oturmayan takım görüntüsündendi. Üstüne üstlük transfere net 26 M Mio Euro'dan fazla harcanması hiç yabana atılmamalı, bu rakam ligin ilk yarısı Fenerbahçe'den daha fazla puan toplayan ve Türkiye Kupasında gruplara kalan Antalyaspor'un tüm takım değeri yaklaşık. 













Gidenlerden eksikliğini hissettiğimiz Emre ve Alex vardı, gelenlerde ise varlığını hissetmediğimiz Krasiç var.
Her transfer risklidir ama Krasiç riski bayaa kör gözün parmağına gibi bir şey oldu, bu fiyata bir yıl oynamayan bir futbolcu almak, hele ki 1 ay önce oraya Kuyt alınmışken bu transferi yapmak yanlıştı. Krasiç yerine zamanında Emre’nin açığını dolduracak daha kaliteli bir yabancı transferi yapılabilseydi hem Ağustos ve Eylül ayındaki bu kötü tablo yaşanmayabilir hem de 1 ay sonraki panik transfer (CL den elenmenin getirdiği olumsuz havayı dağıtmak için yapılan acelecilik) Meireles’e de gerek kalmayabilirdi . Meireles’i çok beğeniyorum, çok gereki bir oyuncu. Ama  kadroda Cristian'ı tutyor ve üstüne de M.Topal'ı alıyorsak 2 ay önce, 10 milyon euro daha verip benzer birini almak çok akıllıca değildi.Ayrıca Yobo yerine geriden oyun kurma yeteneği olan ve kullandığımız duran toplarda etkili olacak üst düzey bir yabancı stoper alınmalıydı. Yani bu üç transfere verilen 19,5 Milyon  Euro yerine çok daha fazla fayda alabileceğimiz oyuncular bulunmalıydı.

Bu yanlışlara ilaveten sezon başında başlayan hoca-kaptan sürtüşmesinden çıkan kıvılcım yangına dönüştü. İdarecilerce idare edilemeyen ufak bir sorun kaosa dönüştü. Ve kaptan Fenerbahçe’ye yakışmayacak şekilde gönderildi. Bu hareket, hazirandan itibaren transfer çalışmaları yapan ve az doğrusu olan futbol sorumluların yaptığı son hataydı (2012 yılı için)Kötü futbolun faturasının Alex’e kesilmesi yanlış ve haksızdı. 8 yıldır saha içi lideri ve zekası olan, skor yükünün önemli bir bölümünü çeken ve topun daha fazla bizde kalmasını ve etkili kullanılmasını sağlayan 10’dan mahrum kalınca 3 puanlı sistemdeki 19.yılında en kötü performansı sergilendi. Buna rağmen Avrupa Ligi’ni lider tamamlaması 2012-2013 sezonun en başarılı sonucudur.  

Genel bir bakışla, kadronun biraz sağa kaydığı (kuyt,krasiç,m. topuz) ve kesici/düz ortasaha oyuncularının(selçuk,cristian,m.topal,meireles) fazla olduğu göze çarpıyor, bir de bunların üstüne stoch gibi bu sene hiç form tutamayan bir oyuncu eklenince takımın defoları fazlalaşıyor. Bazı mevkilerde ihtiyaç fazlası varken bazı pozisyonlardaki kanayan yaraya ilaç bulunamıyor.

Topu ileriye taşımakta zorlanan, daha çok kendi sahasında ve geri paslarla oyunu kontrol etmeye çalışan, dikine,hızlı gitmekte çok zorlanan ve oyunu rakip sahaya yıkamayan, orada pozisyon kısırlığı çeken bir takım görüntüsü var. Topsuz oyunu toplu oyundan daha çok önemseyen bir anlayışı var takımın ama yardımlaşma ve mücadele azlığı, top rakipteyken kontrataklardan ve kanatlardan fazla pozisyon vermesi, hızlı oynayan futbolculara karşı sıkıntı yaşamamız acil çözüm bekliyor. Örneğin, kanatlarda Caner, Mehmet Topuz gibi oyuncularla oynamak defansif anlamda iyi bu ikilinin top bizdeyken skor katkısı ise çok düşük. Sağ kanatta Kuyt skor katkısı sağlıyor ama defansif katkısı olmuyor. Krasiç ve Stoch ikilisi ise en kötüsü, ne skor katkıları var,ne arkalarındaki beklere yardımları, ne de ortasayı kalabalıklaştırmaları.Takım ya defans yapacak ya ofans yapacak gibi oynuyor, sahadaki 11 ikisini birden yapabilecek gibi değiller. 

Artık Alex yok, buna alışmamız lazım. Alex gibi biri de zor gelir. O zaman o varmış gibi eski sistemde (4-2-3-1, 4-4-1-1) oynamak anlamısz ve faydasız. 10 yoksa en iyi sistem 4-4-2 dir, ama Fenerbahçe'nin şu anki kadrosuna en uygunu 4-1-4-1 dir.
Bunun için önde oynayan 4 lü çok önemli, öncelikle her iki kanada da oyunu iki yönlü oynayabilen futbolcu bulmak şart. Mesela en iyi zamanındaki Tuncay Şanlı gibi. Hem kendi kanadında etkin olup topu ileri taşıyarak asist-gol yapma yeteneği olacak, hem ters kanattan atak yapılırken ikinci direği tamamlayacak. Top rakipteyken de ortasahayı kalabalıklaştıracak, arkasındaki bekine yardım edecek. Tabiki bu kalitede oyuncuları bulmak kolay değil ama gelecek sene için şimdiden arama yapılmalı bence, artık günümüz futbolunda tek iş yapan futbolcu kalmadı kaleci dışında ( onun bile oyun kurabileni tercih ediliyor). Bazı futbolcuları almak için ederinden fazla paralar verileceğine ya bu profillerde futbolcuları altyapıdan yetiştireceğiz ve de içeride dışarıda çok arayıp tarayıp en optimumunu alacağız.Bunu içinde scout ekibi kurmak şart.

23 Ocak 2013 Çarşamba


2012-13 Sezonu ilk yarısına dair 2

3 puanlı sisteme geçilen 1994 – 95 sezonundan 2011-12 sezonu sonuna kadar son 18 sezonda Fenerbahçe'nin ligdeki temel değerlerine bakarak bu sezonun ilk yarısını kıyaslamaya çalıştım.
Elbette her sezonun kendine özel durumları vardır, özellikle geçen seneki sezon bunların içinde en özel durumda olanıdır 3 Temmuz sürecinden dolayı. Takım, en ufak hücrelerine kadar bütün birimleriyle bu süreçten etkilenmiştir ve bu etki bu seneye de sirayet etmiştir.

Rakamlara bakacak olursak, 2012-13 sezonu ilk yarısı;

en kötü 2.derece : 4.sıra

Son 18 sezonda toplam 6 şampiyonluk almış Fenerbahçe,  7 kez 2. sırada bitirmiş ligi, 1 kez 3. sırada, 3 kez 4.sırada, 1 kez de 6.sırada yer almış. 
İlk yarı sonu sıralama sayıları da neredeyse yukarıdaki ile aynı, ligin ilk yarısında en kötü 5. sırada (2008-09 sezonu) yer almış.
Daha önce de 3 kez 4. tamamlamış ligin ilk yarısını, bunlardan hiç biri de sezon sonunda 4.lükten yukarı çıkamamış.

  • İlk yarıyı en kötü tamamladığı sezon 2008-09, 5.sıra
  • Sezon sonu en kötü derece ise 6.sıra, 2002-03 sezonu

en az puan topladığı sezon: 27 puan

Fenerbahçe’nin ligde ortalama ilk yarı puanı 36,5 , ortalama ikinci yarı puanı 35,5, ortalama sezon sonu puanı da 72 olmuş.
Son 18 sezonun 6 sında, ligin ikinci yarısında ilk yarıdan daha fazla puan toplamış 2 sinde ise ilk yarıdaki aynı puanı almış Fenerbahçe. Bu 8 sezonun 4 ünde şampiyonluk gelmiş, geriye kalan 10 sezonda ise ikinci yarı puanları ilk yarının gerisinde kalmış, gelen şampiyonluk sayısı ise 2.

  • Bu sezon hariç, ilk yarıda topladığı en az puan 29 puandı, 1999-2000 sezonu
  • İkinci yarıda topladığı en az puan ise 19, 2002-03 sezonu
  • Sezon sonu itibarıyla, topladığı en az puan ise 51, yine 2002-03 sezonu

en az gol attığı ikinci sezon : 25 gol

Fenerbahçe’nin ligde ortalama ilk yarı attığı gol sayısı 36, ikinci yarıda da 36, toplamda ise 72 ortalama golü var ligde.  
Yani kendi ortalamaları maç başına 2 nin üstü olması gerektiğini söylüyor ama son iki sezondur bu oran 1,5 

  • İlk yarıda en az attığı gol sayısı 24, 2011-12 sezonu
  • İkinci yarıda en az attığı gol sayısı 19, 2002-03 sezonu
  • Sezon sonu itibarıyla, attığı en az gol ise 55, yine 2002-03 sezonu

en çok gol yediği 4.sezon : 19 gol

Fenerbahçe’nin ligde ortalama ilk yarı yediği gol sayısı 16,5 , ikinci yarıda da 16, toplamda ise 33 gol yemiş ortalama.
Gol yemeğe eşiği en fazla 1 olmalı, bu eşik aşılmamalı diyor ortalama ama bu sezon bunda da kötüyüz. 

  • İlk yarıda en çok yediği toplam gol sayısı 22, 2001-02 ve 2003-04 sezonları
  • İkinci yarıda en çok yediği toplam gol sayısı 26, 1999-2000 sezonu
  • Sezon sonu itibarıyla, toplam yediği en çok gol sayısı ise 44, yine 1999-2000 sezonu

en az averaj : 6

Fenerbahçe’nin ortalama ilk yarı averajı 20, ikinci yarıda da 19,
toplamda ise 39 ..
Atılan gol ve yenilen gol sayıları birbirinden bağımsız düşünüldüğünde 
pek fikir vermiyor, birlikte düşünmek mantıklı, o yüzden averaj rakamı 
önemli, evet 3 tane 1-0 kaybedilen maçın kötü averajını bir tane 3-0 lık 
galibiyet kapatabilir ama yine de bu olasılık ihmal edilebilir, 
averaj takım için önemli bir veridir.
  • Bu sezon hariç, ilk yarıdaki en kötü averaj : 10, 2011-12 sezonu
  • İkinci yarıdaki en kötü averaj ise -4, 2002-03 sezonu
  • Sezon sonu itibarıyla, en kötü averaj ise 13, yine 2002-03 sezonu

Nihayetinde, bu sezon attığı 25, yediği 19 gol Fenerbahçe’ye hiç yakışmıyor, ne ofans yapabilmiş ne defans, neticede aldğı 27 puan, bulunduğu 4 sıra da bu sezonun ilk yarısında işlerin geçtiğimiz sezonlardaki lig performanslarının gerisinde kaldığı apaçık. 


Son 18 sezona ait tablo




21 Ocak 2013 Pazartesi

2012-13 Sezonu ilk yarısına dair 1

Fenerbahçe’nin 2012-13 sezonun ilk yarısında oynadığı toplam 31 resmi maça bakılırsa; 


Bu maçların 17 sinde ilk golü yiyen taraf ve bunların sadece 4 tanesini geriden gelip kazanmış ( geri kalan maçlarda 6 beraberlik, 7 mağlubiyet)

İlk golü attığı 12 maçta ise 11 galibiyet, 1 beraberlik var, yani ilk golü attığı hiç bir maçı vermemiş sarı kanaryalar. (Daha detaylı hali aşağıda *)


Hedefleriyle, kadrosuyla ve camiasıyla büyük bir takım oynadığı resmi maçların yarıdan fazlasında ilk golü yiyor ve bu maçların büyük çoğunluğunu da alamıyor.

Sebepleri çeşitli çeşitli. Konsantrasyon ve motivasyon eksikliği ilk görülen, devamında istek, hırs ve özgüven eksikliği elbet. Çokça kez gördüğümüz de sahada ahenk ve uyum problemi olan, istediklerini yapamayınca daha çok gerilen futbolcular.


İşin psikolojik boyutu ne kadar önemli bir etkense, teknik yönü de öyle tabii.
Rakiplerin iyi analiz edilememesi veya bu analizin futbolculara tam olarak aktarılamaması, antrenmanlarda yeterince rakibe çalışılmaması olası nedenler. Kadro kurgusunda ve takımın oyuncu planlamasında yanlışlıklar olması, bazı mevkiler için alternatif oyuncu yokken, bazı mevkilerde ise ihtiyaç fazlası olması da bu sonuçlara yol açıyor.


Sahaya bakınca "bu takım ne oynuyor" soruları, "bu takımın kornercisi, penaltıcısı (daha göremedik bu sezon ligde ama) , serbest vuruşçusu kim" sorularıyla destekleniyor, benim gördüğüm (ve herkesin de ezberlediği) bir kornerlerde ön direk organizasyonu var , gerçi kornerleri atan da sürekli değişiyor, o yüzden pek verimli olmuyor her seferinde. Bir sistem var mı, oyun şablonu nedir, yoksa teknik direktörün kafasındaki sistemin ve şablonun sahaya yansımaması mıdır sorun , vallahi cevabını bulamıyorum.


Elbette ki ilk golü atan hep siz olmazsınız veya ilk golü attığınız her maçı kazanacaksınız diye bir kural da yok. İlk golü yedik diye karalar da bağlanmaz ama bu kadar çok da geriye düşülmez ki. Hadi sürekli geriye düşme hastalığımız var, konstantrasyon düşük takımda, şanssızız rakibin ilk atağı gol oldu, hepsi kabul eyvallah ama bu geriye düştüğün maçların en az yarısını al bari. 
Geriden gelip kazandığın maç sayısı çok çok az (17 de 3) , berabere kaldığımız maç sayısı ise 17 de 7.. Galibiyet sayısı bu kadar düşük olmasa bu geriye düşülen maçların yarısını en azından kaybetmedik, yenilgiyi kabul etmiyoruz diyen bir takımdan bahsedilebilirdi. 


Eğer maçları çevirmede bu kadar zorlanıyorsa bu takım, o zaman da maç içi faktörler (topun canı, şans,hakem, seyirci vs) kadar teknik direktörün oyunu okumasının ve maça etkisinin ise düşük olduğu da akla geliyor. Bir çok maçı izlerken, 3 oyuncu değişikliği için aklınıza 3 ten fazla çıkması gereken futbolcu geliyorsa ve de kim girmeli diye yedek kulübesine baktığınızda 2 tane bile umut ışığı göremiyorsanız, bir de üstüne bu takıma  büyük takım diyorsanız problem var demektir.

17 lig maçında;

  • 2 si golsüz bitmiş.
  • 4 maçta da ilk golü atmış, 4 ünü de kazanmış. bu  4 maç da Kadıköy’de. (3’ü kadın ve çocuk seyircilerle Kadıköy’de)
  • 11 maçta ilk golü yemiş, bunların sadece 2 sini kazanabilmiş (Kadıköy’de Mersin ve Gençlerbirliği maçları), geriye kalan maçlarda ise 5 beraberlik, 4 mağlubiyet var. Bu ilk golü yediği maçlarda alınan 5 beraberliğin hepsi de deplasmanda iken alınan 4 mağlubiyetin ikisi deplasman, ikisi de Kadıköy’de (Antalya ve Karabük maçları)
Lig dışında oynanan 14 resmi maçta ( 2 CL ön eleme, 2 Uefa ön eleme, 6 Uefa grup, 2 Türkiye Kupası eleme,1 Türkiye Kupası grup, 1 Türkiye Süper Kupa Finali) ise golsüz biten maç yok. Bunlardan;

  • 8 maçta ilk golü Fenerbahçe atmış, 7 galibiyet, 1 beraberlik (Kadıköy’de Marsilya maçı) almış.
  • 6 maçta ise ilk golü yemiş, 1 galibiyet,2 beraberlik,3 mağlubiyet. O bir galibiyet de deplasmanda B. M’bach maçı.


Bu karne kötü karne

Ligin ilk yarısına bakarsak, oynadığı maçların yarısını bile kazanamamış Fenerbahçe. 
17 de 7 galibiyet hiç yakışmıyor, biz sezonda en fazla görmesi gereken mağlubiyet sayısını ise henüz ilk yarıda gördü, 17 de 4 mağlubiyet ...

Diğer resmi maçlarda ise daha başarılı bir görüntü çiziyor gibi görünse de 3 mağlubiyetten birinin Türkiye Süper Kupası'na, birinin de Şampiyonlar Ligi'ne girememeye mal olduğunu unutmamakta fayda var.
Genel görünüme bakarsak da Fenerbahçe 2012-13 sezonu ilk yarısında oynadığı toplam 31 resmi maçın yarısını kazanmış sadece.
Oysaki puan mücadelelerinde başarı eşiği 3 te 2 oranını aşmaktır, yani şampiyonlukta iddialı olabilmek için oynadığın 3 maçtan 2 sini alman gerekir .
İşte bu eşiği atlayamazsan işin şansa ve futbol ilahlarına kalıyor.



20 Ocak 2013 Pazar

Fenerbahçe - S.B. Elazığ : 2-2

Kendi evinde Elazığspor gibi diplerde olan (ama Yılmaz Vural ile toparlanmaya çalışan) bir rakip karşısında ilk 27 dakikada 2-0 geriye düşüyorsun, maçı 9 kişi tamamlıyorsun, 90. dakikada attığın golle beraberliği kurtarıyorsun. Ne denir ki ? 
Fenerbahçe gerçekten de ekstra bir sezon geçiriyor. Sezon başı yapılan kötü kadro planlamasının ceremesini çekiyor. Ara transfer ne kadar ilaç olur bilemem ama stoperde , ortasahada ve forvette direk oynayabilecek 3 isme acil ihtiyaç var. Bir de yedek klubesine güçlendirecek hucüma dönük bir kanat ve bir ortasahaya daha. Krasiç'ten umudu kesmek, Salih'in biraz daha pişmesini beklemek gerek. Stoch düşünülmüyorsa artık, yol vermek gerek.
Sezon sonu nasıl biter bilmem ama taraftar için bazen sevinç bazen keder şeklinde geçeceği kesin.
Önümüzdeki maça bakmaktan başka çaremiz mi var ?

17 Ocak 2013 Perşembe

Al Gözüm Seyreyle Salih



Bu sezon her şeyden öte Uçan Salih var güzel bir futbol umudu olarak, Avrupai bir ortasaha oyuncusu gibi..

Oyun görüşü, basit ve sade oyun tarzı, mücadeleci görev adamı profili, en uygun pas tercihini yapması, topsuz oyunda kendini gösterip pas alma alternatifi olması, dikine gitmeye çalışması, oyunu yönlendirme isteği gelecek adına ışık veriyor.

Evet yaşından beklenecek hataları yapıyor ama bu yaş için oldukça olumlu oyun oynuyor. Ayrıca süre aldıkça kendine güveni artıyor, oyununu da ileri gidiyor, o Fellaini saçlarının altındaki futbol beyninden kim bilir daha neler çıkacak.

48 kere maşallah. 

Vira ...