17 Mart 2013 Pazar

Lazio'ya Karşı


Uefa Avrupa Ligi Çeyrek Finalindeki 8 takımın 6 'sı Uefa Avrupa Ligi'nde, 2 'si ise Şampiyonlar Ligi'nden ( Chelsea - Benfica) geliyor. Bu 6  takımdan, gruplarını lider bitiren 3 takım var ( Fenerbahçe, Lazio, Rubin Kazan)  ve bu 6 takım içinde yenilgisiz tek takım da Lazio. Ancak bir yere kadar, şimdi karşılarında Fenerbahçe var !

Lazio bu seneki performansı ile Fenerbahçe ile denk bir takım gibi, onlar da  tıpkı Fenerbahçe gibi üç alanda mücadele ediyor. Lig ve Uefa dışında İtalya Kupasında final oynayacaklar. 

Ligde 6. durumdalar şu anda ancak ikinci Napoli ile aralarında 6 puan fark var. Amaçları ligi ilk 3 te bitirip Şampiyonlar Ligi bileti almak istiyorlar, (İtalya'da ilk iki direk, üçüncü ise ön eleme oynayarak gidiyor CL'ye) kalan 10 lig maçında sıralamada üstündeki takımlardan 2 si olan Inter ve Juventus ile, ayrıca ezeli düşmanı ve ligde de ensesinde olan Roma deplasmanına gidecekler. Yani ligi 3. bitirme olaslığı çok uzak değil ama ben pek ihtimal vermiyoum, ligi 2. Milan, 3.Napoli bitirir diye tahmin ediyorum...

İtalya Kupasında ise yarı finalde Juventus'u (deplasmanda 1-1, kendi evinde 2-1 sonuçlarıyla ) elediler ve finale çıktılar, Inter- Roma eşleşmesinin galibini bekliyor (ilk maçı Roma kendi evinde 2-1 almıştı) İtalya Kupası finalinde ise bir Roma derbisi oacak gibi.

Bizi daha çok ilgilendiren Uefa Avrupa Ligi karnesine bakarsak; 
Bu mücadeleye, Ağustos ayında play-off maçı ile başladılar, Slovak ekibi Mura 05 'i 0-2 ve 3-1 lik sonuçlarla geçip gruplara kaldılar. J grubunda Tottenham, Panathinakos ve Maribor ile eşleşip favori Tottenham'ın önünde lider çıktılar. Lazio bu grupta 3 galibiyet 3 beraberlik aldı, 9 gol attı 2 gol yedi. Tottenham ile iki maçını da 0-0 tamamladı.
Son 32 de, Fenerbahçe ile aynı grupta yer alan ve 2. bitiren B. Mönchengladbach ile eşleştiler. Almanya'da 3-3 lük maçın dönüşünde evinde 2-0 kazanarak son 16 ya kaldılar. Burada, B. Mönchengladbach'a göre daha zayıf olan başka bir Bundesliga ekibi Stuttgart ile eşleşti. Yine ilk maçı deplasmanda oynayıp 2-0 kazandılar, evinde de 3-1 yenerek iki galibiyetle çeyrek finalde Fenerbahçe'nin rakibi oldular.
Her iki takıma bakarsak ;











Lazio, bu sene Avrupa arenasında 2 ön eleme maçıyla birlikte toplam 12 maça çıktı, 8 galibiyet, 4 beraberlik alarak tek yenilgisiz takım unvanını aldı. Ayrıca toplamda 24 gol atıp 7 gol yemesi ile bu alanda averajı en yüksek ve en golcü olan takım.
Bu 24 golün 10'unu Libor Kozak, 4'ünü Floccari atmış. Floccari ve Klose gibi iki iyi golcünün ilk maçta olmayacağı güzel haber, Klose sakatlığından dolayı ikinci maça yetişmesi de zor deniyor. Ara transfer döneminde kadroya kattıkları diğer golcüleri Zarate ve L. Saha da unutulmamalı, ikisi de pek iyi sezon geçirmese de özellikle Zarate formda olursa çok tehlikeli. Bu sezon attığı 10 golün hepsini de Uefa Avrupa Ligi'nde atan 23 yaşındaki Çek forvet Kozak ise çok formda, Klose'yi aratmıyor, en son 3-1 lik Sttutgart maçında hat-trick yaptı ve Uefa Avrupa Ligi'nin gol kralı durumunda.
Ortasahası ise Hernanes, Candreva, Ledesma, Gonzalez, Ederson gibi çok etkili isimlerden oluşmakta. Özellikle bu sene oynadığı 42 maçta 11 gol, 8 asisti olan Hernanes çok dikkat edilmesi gereken bir isim. Forvet arkasında gezen ve her iki ayağını da etkili kullanan Brezilyalı'ya özel önlem almak gerek, eğer Fenerbahçe onun oynamasına izin verirse işi zor.(örneğin Beşiktaş maçında Fernandes'e çözüm üretememesinin kötü sonucu akıllarda) Hernanes'e göre daha sert olan ve genelde sağ kanatta oynayan Candreva da bu sezonki 40 maçta 5 gol, 8 asistlik performansı ile dikkat edilmesi gereken diğer isimlerden.

Türkiye Ligi'nde Samsunspor ile 22 maça çıkmış olan Lazio'nun Teknik Direktör Petkovic, ligde Fenerbahçe ile Kadıköy'deki maçta 0-0 lık bir skor almıştı. Young Boys başındayken de 2010-11 sezonu Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme maçlarında İsviçre'de 2-2, Kadıköy'de ise 1-0 lık galibiyet alarak tur atlamışlardı. 
Kura sonrası ilk yorumunda "Fenerbahçe yenilmez değil" demesi de bu maçlardan. Fenerbahçe'yi iyi tanıyor. O yüzden Fenerbahçe ve Aykut Kocaman için güzel bir hesap kapama fırsatı Boşnak Hoca'ya karşı. 
Petkovic'in, Young Boys'tan hatırladığımız 3-4-3 oyunundan hareketle 3'lü defans düşüncesi bazen Lazio'da da hayata geçiyor ve 3-5-2 oynadıkları da oluyor ama çoğunlukla 4-1-4-1 taktiği ile oynuyorlar, özellikle de önemli maçları. Ortasahayı hep 5 'li tutmak gibi bir düşünceleri var, önce 0-0 'ı cebe koymayı düşünen bir takım, önce gol yememek, oyunu kontrol etmek ve sonra gol atmak düşüncesi Aykut Kocaman ile benzeşiyor. Bu sebeple kısır maçlar bekliyor bizi gibi görünebilir ama ben her iki maçın da gollü geçeceğini düşünüyorum, çünkü Lazio da Fenerbahçe gibi oyunu kontrol etmeyi ve gol yememeyi düşünüyor ama başaramadığı da çok oldu. 2013 te ligde oynadığı 10 maçta 5 yenilgi ve 2 beraberlik alması, toplamda 11 gol atıp 15 gol yemesi, son 4 maçta deplasmanda Milan ve Siena'ya 3-0, evinde Fiorentina'ya 2-0 yenilmesi Fenerbahçe adına umut ışığı. Avrupa Liginde daha başarılı ama Tottenham haricinde sert bir takımla oynamadıkları da unutulmamalı. 
 
16.03.2013 itibariyle her iki teknik direktörün mevcut takımlarındaki karnelerine bakarsak ;













Maçın son 15 dakikasına dikkat, Fenerbahçe için çeyrek finalin şifresi maçların son çeyreği olabilir. Çünkü Lazio bu dilimde 2 gol atmışken (toplama oranla %8) , 5 gol yemişler (toplama oranla %70) . O yüzden ayakta kalmak ve sakin, kontollü bir şekilde maçı son taşımak önemli. Lazio bu sezon Avrupa'da attığı toplam 24 golün 14 ünü ilk yarı, 10 unun ikinci yarı atmış. Dolayısıyla her iki maçtada da V. Plzen deplasmanındaki oyunu oynayabilmek lazım, yani rakibe doğru önlemler alarak topla çıkmalarına izin vermez ve  tüm ataklarını bloke ederken, olgun ataklarla gol arayıp oyunu gerçekten iki yönlü oynaması lazım. Ve ilk yarı kalesini gole kapatırsa yarı finale daha yakın olur.  Oyuna dair daha ayrıntılı yazıyı maç günü yazarım.

İlk maçı Kadıköy'de ve seyircili, ikinci maçı deplasmanda ve seyircisiz oynamak önemli bir avantaj. Seyircisiz maçlara çok karşıyım, böylesine bir kararla avantaj kazanmak veya kaybetmek sevimsiz bence. Fenerbahçe gibi Lazio'da bu sezon 2 maç seyircisiz cezası aldı "ırkçılık" gerekçesi ile. Evet doğru tescilli ırkçılar, Avrupa'nın en faşist takımlarından biri,  Lazio'dan bu sebeple nefret etsem de hırsızın hiç mi suçu yok? Yanlı, taraflı, takım kayıran Uefa ve Platini'ye karşı ortak bir tribün eylemi yapılabilir belki Lazio ile. ( geçen hafta Lazio tribünlerinin yaptığı tribün eylemi için => http://spor.gazetevatan.com/platini-domuzu/520993/5/Spor )

Şimdiden başarılar Fenerbahçe.

15 Mart 2013 Cuma

1-1 çıkacaksın basamakları











Çeyrek finale çıkaran V. Plzen maçı için fazla yorum yapmaya gerek yok sanırım. Salih'in Fenerbahçe'deki ilk resmi golü olması ve bu gol ile Fenerbahçe tarihinde Avrupa'da gol atan en genç futbolcu olması tarihe kaydoldu. Takımın ikinci yarı çok pozisyon vermesi, gergin olması ve bu gerginliği TV başındaki milyonlara yansıtarak maçın sonunun bir kazaya uğramadan bir an evvel gelmesini bekletmesi sevimsizdi. Ama bu maç iyi oyundan, pozitif futboldan çok, tur atlama maçıydı, hedefe giden bir basamaktı, o yüzden rakibi elemek skordan ve oyundan daha önemliydi.

Çok değil daha geçen sene haksız yere UEFA Şampiyonlar Ligi'ne alınmayan Fenerbahçe, şu anda UEFA Kupasını alabilecek 8 takımdan biri oldu. 

Kuralar, bu yazı yazarken henüz çekilmedi ama Fenerbahçe'nin çeyrek finalde mücadele edecek olması çok önemli. Çünkü Fenerbahçe 2007-2008 de Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Final oynamış, daha önce de 1963-64 sezonunda Avrupa Kupa Galipleri Kupasında çeyrek final oynamış. Yani kendi Avrupa  kariyerinde ulaşabildiği en üst mertebeye tekrar ulaşmış durumda. Aynı zamanda Türk futbolu için de iyi bir gelişme, çünkü 43 yıl aradan sonra 2 Türk takımı Avrupa'da çeyrek final oynayacak aynı sezonda.

Muhtemel rakiplerden Basel herkesin tercihi sanırım, benim de, gelirse güzel olur, Newcastle ve Rubin Kazan da olabilir ikinci tercih olarak. Lazio ve Benfica olmasın şimdilik. Chelsea ve Totthenham ise hiç olmasın, hatta mümkünse bu son 4 takım birbiri ile eşleşsin :)

Bol şanslar Fenerbahçe..

10 Mart 2013 Pazar

Dört dörtlük







Fenerbahçe bu akşam attığı dört gol ile puan farkını dörde indirdi. Bu galibiyetin sadece 3 puan olmadığı, takıma özgüven, taraftar ve camiaya ise inanç aşılayacağı çok açık. İnönü ve Plzen gibi iki zor deplasman sonrası tıklım tıklım dolu tribünler önünde dişli bir rakip karşısında alınan bu farklı galibiyet büyük moral olurken, Kadıköy ise bu maçla yeniden  "kiminin rüyası kiminin kabusu" oldu.

Ligde ikinci kez böyle farklı bir skor alan Fenerbahçe(diğeri de yine 4-1 lik skorla Gençlerbirliği maçı) 25. lig maçındaki 16. kez geriye düşmesini yaşadı ve 5.cisini kazandı. Bu geriye düşme de, yine ligin ikinci yarısında Kadıköy'de oynanan  Elazığ, Sivas, Kasımpaşa maçları gibiydi, rakip ilk atağında gelip gol yaptı. Fakat bu sefer o üç maça göre daha sakin ve rahattı takım, hafta içi Uefa Kupası mücadelesinde aldığı galibiyetin etkisi ile oyuncuların da kulübenin de özgüveni yüksek görünüyordu. Yenilen gol sonrası taraftarın büyük desteği ile 10 dakika sonra Emre'nin harika golü geldi. Sonrasında Sow'un pozisyonu ve Kuyt'un direkten dönen topu ilk yarı maçı koparılabilirdi ama Emre sakatlanıp çıktıktan sonra Bursa yavaş yavaş dengeledi oyunu ve devre sonuna kadar bir iki tehlikeleri oldu. Özellikle 44.dakikada Fenerbahçe "karşı kale" önlerindeyken, Semih ve Cristian'a yapılan faulü hakemin es geçmesi ve o topun dönüp ofsayttan ağlara gitmesi, tribünlerin ve futbolcuların büyük tepkisini aldı. İlk yarı bu gerginlikle sonlandı.

İkinci yarı başladığında da maç başı olduğu gibi tribünlerde bu maç söke söke alınacak 
inancı vardı. Ve 52. dakikada sökmeye başladı Fenerbahçe. Meireles kendi hazırladığı pozisyonda son vuruşu yapıp takımını öne geçirdi ve tribünlere daha önce görmediğimiz sağ bacağındaki dövmeyi de gösterdi. Portekizli bu maç gerçekten iyi oynadı, bir kaç pozisyonda hakemden düdük çalmasını bekleyerek oyunu bırakması haricinde, ilk golde Emre'ye verdiği pas ve ikinci golde atağı yönlendirip kale önünde pozisyon alarak gol atması ondan beklenilen şeylerdi. Çünkü Raul bu sezon toplamda 9 maç ceza alarak hem hocasını hem de takım arkadaşlarını zor durumda bıraktı, performansını daha da yükselterek bu açığı kapatır umarım. Meireles kadar çok eleştirdiğimiz diğer isim Kuyt da iki maçlık çıkışını gol ile süsledi bu akşam. Her zaman bal yapmayan arı görünümünde olan Hollandalı, dar açıdan bulduğu 8. lig golü ile rakibin umutlarını bitirdi. Ligde en son 8 hafta önce gol atan (geçen hafta kendi kalesine attığı Beşiktaş maçını saymıyoruz elbette) Kuyt için bu gol büyük moral olmuştur kesinlikle. Ondan da Meireles gibi daha fazlasını beklemek herkesin hakkı. Eleştiri oklarının hedefindeki diğer isim Cristian ise özellikle ikinci yarı resmen yürüdü. 7 günde 3. kez ilk 11 sahaya çıkıyor olmasının yorgunluğu var muhakkak, maçı izlerken değiştirilsin diye düşünüyordum ama o da son dakika Sow'a harika bir asist yaparak "ben yorgun değilim, sadece pek keyfim yok" der gibiydi. Yine de daha sert oynaması gerekiyor. 

Her iki takım da maç öncesi ve maç sırasındaki tribün gerginliğinin aksine çok centilmence oynadı ve sadece top oynamayı düşündüler, her iki hocayı ve öğrencilerini de tebrik etmek gerekir. Bursa fazla derin kadroya sahip olmadığını oyuncu değişikliklerinde gösterdi, özellikle Pinto'nun ve Basser'in eksikliğini çok hissettiler. Ayrıca daha iyi bir kalecileri olması gerektiğini düşünüyorum. 

Aykut Hoca'yı ise ayrıca tebrik etmek gerekiyor, ligin ilk yarısındaki kafası karışık görüntüsünden uzaklaşıyor gitgide, oyuna ve takıma daha hakim, rakipleri daha iyi çözüyor ve kim ne derse desin inandığı sistemden vazgeçmiyor. Webo sakatken Sow'u forvete çekip Caner veya Stoch ile solda başlamak yerine sistemi bozmadan sadece Webo yerine Semih'i koyması ile takım için en iyi reçetenin bu şablon olduğunu söylüyor. Semih, takımdaki en etkisiz görünen oyuncuydu, güçsüz olması, maç eksiği olması, Sow dışında pek yardım alamaması da etkiledi oyununu. Aykut Hoca şablonundan vazgeçmeyerek doğru yapıyor ama Semih'in daha hazır ve daha istekli olması gerekiyor, o böyle oynayınca gözler Webo'yu arıyor. Bence Aykut Hoca kolay vazgeçmeyecektir Semih'ten - eğer bir sakatlığı yok ise- V. Plzen maçında da sahada olacaktır diye düşünüyorum. Diğer alternatif ise maç içinde de gerçekleşen Semih- Caner yer değişikliği. Bu Sow'un etkinliğini daha çok arttırdığı gibi etkili sağ beki olan takımlar için de defansif bir önlem oluyor. Bu arada Gökhan'ın yokluğunda Mehmet Topuz'un tercih edilmesi, Orhan Şam'ın düşünülmemesi bir başka ayrıntı. Sanırım Orhan, hafta içi antrenmanda Beykan ile kavga etmesinin cezasını ödüyor ve muhtemelen sezon sonunda da ayrılacak. Mehmet Topuz orjinal bir sağ bek olmamasına rağmen Orhan'ın oynadığı maçlardan daha iyi performans ortaya koydu. Aykut Hoca'nın ikinci yarı goller sonrası ve oyun durdukça Topuz'u çağırıp bir şeyler anlatması ve O'nu sürekli yönlendirmesi gözlerden kaçmadı. Bekir'in maç içinde topla çıkışları, Yobo'nun sigortacı oyunu, Hasan Ali'nin bindirmeleri dikkat çekti. Mehmet Topal bir Emre olmasa da Batalla'ya oynayacak alan bırakmaması ve Volkan'ın kurtarışları da diğer akılda kalanlardı.

Nihayetinde, 25 i lig olmak üzere toplamda ise 47.ci resmi maçını oynayan Fenerbahçe, ligde en fazla gol atan ve en az gol yiyen 3. takım olarak liderin 4 puan gerisinde, averajla 3. sırada yer alıyor. Geçen hafta Beşiktaş yenilgisi sonrası şampiyonluk uzak diyen ben, şimdi daha umutluyum. Futbol fena halde hayata benziyor, her an işler değişebiliyor. 
Türkiye Kupasında Yarı Final, Uefa Avrupa Liginde Çeyrek Final arefesinde. Yani bu akşam Kadıköy'den 3 kupada da iddialı olduğu mesajını verdi cümle aleme.
Fenerbahçe için bu sezon, muhtemelen kendi tarihinin en çok resmi maçını oynadığı sezon olacak, ucunda kupalar olması ümidiyle...


Elbette taraftarı da unutmamak lazım; muhteşemdik tribünde. 
Takıma maç öncesinden başlayıp, gol yedikten sonra artarak, her atılan gol sonrası çoğalarak muazzam bir destek verdi 12 numara. Yalnız, Migros ile Okul Açık arasındaki soğukluğun son bulması lazım, yoksa bugün olduğu gibi çift başlı tribün pek sevimsiz oluyor ve Bursa gibi sağlam deplasman tribünlerinin sesinin duyulmasına yol açıyor. 80. dakikadan sonra Okul Açık'ın teklifiyle, Migros ile karşılıklı yapılan şov harikaydı, yapması çok keyifliydi. Umarım Fenerbahçe tribünleri en azından stat içinde birlik olur, çünkü tek yumruk olmuş Fenerbahçe taraftarını kimse yenemez, yıkamaz.

Not: Maç öncesi Kadıköy'de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü mitingi yapan kadınlara saldıranlara yazıklar olsun !
"Emek Hırsızları" diye pankart açanların emekçilere saldırması trajikomik ...

7 Mart 2013 Perşembe

Çeyrek finale çeyrek kala


Rakibimiz Viktoria Plzen , Çek Cumhuriyetinin batısı olan Bohemya bölgesinin Pilsen kentinin takımı. Efes Pilsen markasındaki Pilsen kelimesi buradan geliyor. Kent, başkent Prag'a ve Almanya’nın Bavyera’sına komşu, yaklaşık 200.000 nüfuslu, aynı zamanda İzmir’in de kardeş kenti.

Şehrin tek 1.lig futbol takımı olan kırmızı mavililer 100 yılı devirmiş bir kulüp, statları 12 bin kişilik. Ligde uzun zaman asansör takım olmuşlar ama 2005’ten beri kesintisiz devam ediyorlar. En başarılı dönemleri de bundan sonra zaten. Elde ettikleri tek lig şampiyonluğunu 2010-11 sezonunda almışlar, birer kez de Çek Kupası ve Çek Süper Kupası almışlar. Ayrıca, Petr Cech'in doğup futbola başladığı yer ve Pavel Nedved’in profesyonel olduğu takım diye gururlular :)

2008 den beri Çek hoca Pavel Vrba çalıştırıyor takımı. Şampiyonluğu yaşatan bu hoca ile ertesi sezon Şampiyonlar Ligi'nde grup mücadelesi vermiş, Bate Borisov’u geçip 3. olarak Uefa’ya katılmışlar ama orda Schalke’ye boyun eğmişler.
Geçen sezon ligi 3. bitirdiklerinden bu sene Uefa mücadelesi veriyorlar. Temmuz ayında başlayarak toplamda 3 ön eleme oynayıp Uefa grubuna kalmışlar. Grupta, kendi evinde A.Madrid’i 1-0 yendikleri de dahil 4 galibiyet, 1 beraberlik, 1 mağlubiyet(A. Madrid) almışlar. Toplam 11 gol atıp 4 gol yiyerek A. Madrid’in önünde grubu lider bitirmişler. Son 32 maçlarında, Napoli karşısında iki maçta da galibiyet alarak futbol otoritelerini şok ettiler. Özellikle İtalya’da 3-0 kazanmaları büyük sükse yaptı. Şimdi kendi Avrupa tarihlerindeki en iyi yerde, son 16'dalar. Ama karşılarında Fenerbahçe var !

Daha önce sadece bir kez Türk takımları ile karşılaşmış (2010-Beşiktaş) ve elenmişler. Fenerbahçe ise şimdiye kadar 8 kez çek takımları ile karşılaşmış, 5 mağlubiyet 3 galibiyet almış.
Piyasa değerine bakılırsa yaklaşık 25 milyon euro’luk bir takım, yani Fenerbahçe’nin 6 da 1 i kadar yaklaşık. Elbette oyunda bunun hissedilmeyeceği kesin, kağıt üzerindeki bir çok şeyin çoğu zaman çimin üzerinde bir anlam ifade etmediği bir gerçek. En son Milli Takım’ımın Çek Cumhuriyeti karşısındaki oyunu hatırlandığı ve o maçta üç Plzen’li (Darida- Tecl-Limbersky) oynadığı düşünülürse çok önemsenmesi gereken bir rakip olduğu aşikar.

Bu senede ligde S.Prag’ın 1 puan önünde lider durumdalar. Genelde maçlarını 4-2-3-1 oynuyorlar, tek forveti Bakos çok formda, bu sezon 29 maçta 10 gol 6 asisti var. Ortadaki Kovarik – Kolar –Ratrojal, oyunu iki yönlü oynayabilen, skor üretme potansiyeli olan üçlü. Top rakipteyken arkalarındaki Horvath- Darida’ya yaklaşarak 4-5-1 e dönüyorlar. Bu beşlinin bu sene 26 gol ürettiği düşünüldüğünde, Fenerbahçe ortasahasından daha skorcu olduğu ortaya çıkıyor. Ortasahanın göbeğindeki solak kaptan Horvath’ın 37 yaşında olması, bizlere 35 inde olan efsanevi solak eski kaptanımızı hatırlatıyor. 
Plzen'in orta ikilideki parlayan yıldızı ise, Çek Milli Takım’ının da yükselen değeri Darida (22). Çok başarılı ve geleceği parlak bir oyuncu, lig bitiminde daha iyi bir takıma gider diye düşünüyorum. Ayrıca, maçlara genelde sonradan giren hucümcuları Tecl (22) ve Duris (23)‘in bu sezon oynadıkları maçlardaki attıkları toplam 19 golü de unutmamak gerek.
En son, kendi evlerinde 1-1 berabere kaldıkları Banik Ostrava maçında çok etkili değillerdi, bu rakibi eleriz diye düşündüm. Ama futbolda maç maç düşünmek ve o her maçı kendi iç dinamikleri ile şans unsuru ile değerlendirmek lazım. Muhtemelen Plzen o lig maçını oynarken aklı fenerbahçe maçındaydı. Neredeyse tam kadro çıksalar da konsantrasyon eksikliği çok doğal, neticede Avrupa’da çıktıkları en yüksek yerde maçları var 4 gün sonra.

Fenerbahçe’nin tur atlama şansı %60 bence. Bu akşam deplasmanda oynayacağı maçta yenilmeyeceğini hatta galibiyete daha yakın olduğunu düşünüyorum. Çünkü Fenerbahçe, rakibe göre daha tecrübeli bir takım, bu maçları daha bilinçli, daha kontrollü oynamayı biliyor artık. Ayrıca, bu sene Avrupa’daki deplasman başarıları (6 deplasmanda maçında 4 galibiyet, 1 beraberlik) bunu destekliyor. Üstelik Fenerbahçe’nin oyun tarzı bu maçlar için çok uygun, kontrolcü tarzı ile maçı tutacağını, en azından beraberliği cebe koyacağı sağlamcı bir anlayışı var. (evet sıkıcı futbol çıkıyor bunun sonucunda)...
Ben Fenerbahçe’nin, alıştığı 4-2-3-1 den vazgeçmemesini, ileride Sow, arkasında Caner-Salih-Kuyt üçlüsü, onların arkasında da M.Topal - Cristian ikilisi ile oynamasının faydalı olacağını düşünüyorum. Özellikle sol kanat çok kritik, son Beşiktaş maçında çok açık verildi oradan, yine o maçtaki gibi önde Sow arkada Ziegler olursa çok sıkıntı yaşanır gibi. O yüzden ya bu ikili çok daha fazla efor sarfedecek ( bu da Sow'u karşı kale'den biraz daha uzaklaştıracak). Veya sol önde Caner ve tek forvet (Sow) tercih etmek düşünülebilir. Çok formda olan Sow ‘un bu performansında yalnız kalmaması lazım, Webo (oynarsa) ve Kuyt ile Cristian'ın kendilerinden beklenileni vermeliler.

Herkes üstüne düşeni yaparsa 2 galibiyetle çeyrek finali görmek hiç zor değil, başarılar Fenerbahçe ...


Diğer eşleşmeler :

Diğer maçlar da oynanmadan önce kim tur atlar diye tahmin yapayım dedim kendi kendime. Koyu renkli takımlar tur atlar diyorum, bakalım ne kadar tutturacağım :)



4 Mart 2013 Pazartesi

Mart Ayı Dert Ayı


6 maçlık bir programı vardı Fenerbahçe’nin Mart ayında. Bu dönemden başarı ile çıkması Lig’de Şampiyonluk yolunda dev adım atma, Uefa’da ise Çeyrek Final’de boy gösterme anlamına geliyordu. İlk adım İnönü stadında atıldı, ama ileriye değil geriye doğru oldu. Matematiksel olarak her şey mümkün ama mantıksal olarak zor görünüyor artık sezon sonu şampiyonluk kupasını kaldırmak. Biz Fenerbahçeliler için ise sıkıntılı gergin dertli bir Mart ayı görünüyor, tek dileğimiz Nisan ayında Bahar’a merhaba diyebilmek.  

Fenerbahçe’nin her maçı final, maalesef bu da özü “oyun” olan futbol için fazla gerginlik demek. Hiçbir oyun bu kadar kazanma baskısından kaynaklı gerginliği kaldırmıyor, hiçbir oyunda sürekli kazanmak mümkün olmuyor doğal olarak. Dün Fenerbahçe’nin yediği son saniye golü bundandı işte, her maçı final olan takımın sürekli kazanmak zorunda olmasından kaynaklıydı. Ama bu oyun dedik ya, bazen kader de sana cilveli bir oyun oynuyor, “karşı kale” ye gol atmaya gidip kendi kalende gol görüyorsun, kazanma hesapları yaparken kaybediyorsun.

Beşiktaş'a da tebrikler, bu zor sezonda ortaya koyduğu mücadelesindeki Feda'sına ve İnönü stadına (muhtemel) son derbide aldığı galibiyet ile Veda'sına. 

Sahadaki futbola dönersek, modern futbolun doğrularına ters, hataları bol bir mücadeleydi. Her iki takım da isimlerine yakışmayan futbol oynadılar, kadrolarından kaynaklı olarak görünen oyun yamalı bohça gibiydi. Takımlar ya defansta aksıyor, ya hücumda akmıyor, ya kanatta açık veriyor ya ortada tıkanıp kalıyorlardı. Tüm bunlara rağmen Sow ve Fernandes gibi iki iyi yeteneği izlemek ve 5 gol görmek güzeldi.  

Fenerbahçe’de Sow’un üstün oyununa Gökhan ayak uydurmaya çalıştı, çok az da Webo ve Meireles kıpırdadı. Beşiktaş'ta ise Fernandes’in güzel oyununa Hilbert ve biraz da Niang destek verdi. Her iki takımdan iyi performansları toplasanız bir 11 etmiyor, hatta 11‘in yarısı anca ediyor. Ligin en büyük takımlarından ikisinin maçından böyle görüntü çıkıyorsa bu ülke futbolu için vahimdir.

Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olurmuş, maç sonrası yazı yazmak da böyle biraz. Ben de sahaya çıkan 11 i eleştirmekten kendimi alamıyorum, neden Yobo oynamadı, neden Mehmet Topal ile başlanıp Fernandes'e adam adama markaj yaptırılmadı, neden sol kanattaki açık daha önceden Caner ile kapatılmadı acaba diye. Kuyt'a neden bu kadar sabrediliyor da bu şans Semih'e bir türlü gülmüyor diye merak ediyorum. Tüm bunlara rağmen altını çizmek gerekir ki Fenerbahçe yenilgiyi hak etmedi oynadığı oyunla, maç öncesi favoriydi, ben de katılıyordum buna. Ama futbol da hayat gibi işte, evdeki hesap çarşıya uymuyor...

Evet hakem açık bir golü ofsayt diye iptal etti ve Beşiktaş'ın ilk golünü getiren serbest vuruşu uydurdu. Bunlar da etken olabilir yenilgiye ancak o gol verilse, Fenerbahçe orada skoru bulsa yine geri çekilecekti (5 dk sonra attığı golden sonra yaptı çünkü ilk yarı sonuna kadar). Hakem Fenerbahçe aleyhine o serbest vuruşu vermese bile o geri çekiliş zaten Beşiktaş'a çoktan davetiye çıkarmıştı. İlk yarı üç gol atan Fenerbahçe'nin gollerinden birinin ofsayt ile iptal edilmesi, birinin de kendi kalesine olması sebebiyle devreye 1-1 girmesi, rakibi maç öncesine göre çok daha moralli gönderdi puan soyunma odasına.

Fenerbahçe'nin 2013'te yükselen performansının üç ayağı vardı, Emre, Sow, Webo. Bu maçta Sow elinden gelenin fazlasını yaptı ve deplasmanda iki gol attı, futboluyla ışıldadı İnönü'de. Ama Webo ve Emre iyi gününde değildi, özellikle kaptanın etkisizliği çok fazla hissedildi. Bu iki isme sadece daha iyisini yapabileceklerini bildiğim için serzenişte bulunabilirim ama kızgınlığım var daha iyisini bir türlü yapmayanlara. Cristian ve Meireles; Emre’nin kötü olmasını onların üstün oyunu ile hissetmemek isterdim mesela, ya da Webo’nun etkisizliğini Kuyt’un etkili oyunu ile görmezden gelmeyi... Oysa bu isimler gitgide kendilerine atfedilen umutları heba ediyorlar, maalesef Fenerbahçe’ye istenilen katkıyı sunamıyorlar yeterince. 
Kuyt, kendi arkadaşının tuttuğu adamın arasına girip kendi kalesine gol atıyor. Fenerbahçe'nin böyle bir gol yediğine hala inanamıyorum. Ne duran toptan gol atma yeteneği var takımda, ne de rakibin kullandığı duran toplara önlem alma becerisi. Sonra Kuyt ikinci yarıda maçtaki tek olumlu şeyini yapıyor ve yerini bulan ortası Sow’un golü oluyor, sonuç ? 1 asist, 1 kendi kalesine gol, sıfıra sıfır elde var sıfır. “Mr. Duracell“ diye gelen orijinal ürün değil sanırım, Fenerbahçe’nin aradığı bu pil değil çünkü. Kaleye şut çekmiyor, pozisyon hazırlayamıyor, yaptığı ortalar yerini bulmuyor, hücuma katkısı arkasındaki sağ bek Gökhan’ın yarısı kadar bile değilse daha fazla bir şey söylemeye gerek yok.
Cristian ve Meireles ise oldukça silik kaldılar Fernandes karşısında, O'nun topu kullanmasına izin verdikleri gibi kendileri de hücuma dönük top kullanamadılar. İsteksiz ve idare edici oyunlarını artık idare edecek istek kalmadı taraftarda. Emre de kötü gününde olunca orta saha üretemedi bir türlü. Fernandes ceza sahasına 17 top gönderirken, Kuyt + Cristian + Emre + Meireles toplamda 16 top gönderiyor. Fernandes 65 pas yaparken Cristian + Meireles 77 pas yapabiliyor. Bütün takım, 90 dakika boyunca sadece 2 şut çekiyorsa ceza sahası dışından düşünmek lazım esaslıca. Tüm bu olumsuzluklara rağmen yine de Fenerbahçe yenebilirdi diyoruz, çünkü karşısındaki Beşiktaş daha kötü oynadı ama o kazandı maçı.

Bunlar karnenin sol tarafındaki dersler bölümüydü, bir çoğu başarısız olan.. Bir de sağ tarafta davranışlar bölümü var, hani arkadaşları ile geçimi, yardımseverliği, saygı, sevgi, başkalarıyla birlikte çalışabilme gibi. İşte oyuncu değişikliği sırasında Cristian’ın beş karış suratla sallanarak çıkması, maç sonrası soyunma odasında Egemen’in Gökhan’a yumruk atması da zayıf notlardı. Sezon sonu için Cristian ve Egemen'in dönüş biletleri şimdiden hazırlanmalı.

Fenerbahçe ligde 24. maçını oynadı ve 6. mağlubiyetini aldı. Oynadığı maçların yarısını bile kazanamayan, 4 maçta bir yenilen, Kasımpaşa’dan daha fazla gol yiyen, liderin 7 puan gerisindeki bir takım için şampiyonluktan söz etmek futbolun doğrularına pek uymuyor bence...