Mart Ayı Dert Ayı
6 maçlık bir programı vardı Fenerbahçe’nin Mart ayında. Bu dönemden başarı ile çıkması Lig’de Şampiyonluk yolunda dev adım atma, Uefa’da ise Çeyrek Final’de boy gösterme anlamına geliyordu. İlk adım İnönü stadında atıldı, ama ileriye değil geriye doğru oldu. Matematiksel olarak her şey mümkün ama mantıksal olarak zor görünüyor artık sezon sonu şampiyonluk kupasını kaldırmak. Biz Fenerbahçeliler için ise sıkıntılı gergin dertli bir Mart ayı görünüyor, tek dileğimiz Nisan ayında Bahar’a merhaba diyebilmek.
Fenerbahçe’nin her maçı final, maalesef bu da özü “oyun” olan futbol için fazla gerginlik demek. Hiçbir oyun bu kadar kazanma baskısından kaynaklı gerginliği kaldırmıyor, hiçbir oyunda sürekli kazanmak mümkün olmuyor doğal olarak. Dün Fenerbahçe’nin yediği son saniye golü bundandı işte, her maçı final olan takımın sürekli kazanmak zorunda olmasından kaynaklıydı. Ama bu oyun dedik ya, bazen kader de sana cilveli bir oyun oynuyor, “karşı kale” ye gol atmaya gidip kendi kalende gol görüyorsun, kazanma hesapları yaparken kaybediyorsun.
Beşiktaş'a da tebrikler, bu zor sezonda ortaya koyduğu mücadelesindeki Feda'sına ve İnönü stadına (muhtemel) son derbide aldığı galibiyet ile Veda'sına.
Sahadaki futbola dönersek, modern futbolun doğrularına ters, hataları bol bir mücadeleydi. Her iki takım da isimlerine yakışmayan futbol oynadılar, kadrolarından kaynaklı olarak görünen oyun yamalı bohça gibiydi. Takımlar ya defansta aksıyor, ya hücumda akmıyor, ya kanatta açık veriyor ya ortada tıkanıp kalıyorlardı. Tüm bunlara rağmen Sow ve Fernandes gibi iki iyi yeteneği izlemek ve 5 gol görmek güzeldi.
Fenerbahçe’de Sow’un üstün oyununa Gökhan ayak uydurmaya çalıştı, çok az da Webo ve Meireles kıpırdadı. Beşiktaş'ta ise Fernandes’in güzel oyununa Hilbert ve biraz da Niang destek verdi. Her iki takımdan iyi performansları toplasanız bir 11 etmiyor, hatta 11‘in yarısı anca ediyor. Ligin en büyük takımlarından ikisinin maçından böyle görüntü çıkıyorsa bu ülke futbolu için vahimdir.
Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olurmuş, maç sonrası yazı yazmak da böyle biraz. Ben de sahaya çıkan 11 i eleştirmekten kendimi alamıyorum, neden Yobo oynamadı, neden Mehmet Topal ile başlanıp Fernandes'e adam adama markaj yaptırılmadı, neden sol kanattaki açık daha önceden Caner ile kapatılmadı acaba diye. Kuyt'a neden bu kadar sabrediliyor da bu şans Semih'e bir türlü gülmüyor diye merak ediyorum. Tüm bunlara rağmen altını çizmek gerekir ki Fenerbahçe yenilgiyi hak etmedi oynadığı oyunla, maç öncesi favoriydi, ben de katılıyordum buna. Ama futbol da hayat gibi işte, evdeki hesap çarşıya uymuyor...
Fenerbahçe’de Sow’un üstün oyununa Gökhan ayak uydurmaya çalıştı, çok az da Webo ve Meireles kıpırdadı. Beşiktaş'ta ise Fernandes’in güzel oyununa Hilbert ve biraz da Niang destek verdi. Her iki takımdan iyi performansları toplasanız bir 11 etmiyor, hatta 11‘in yarısı anca ediyor. Ligin en büyük takımlarından ikisinin maçından böyle görüntü çıkıyorsa bu ülke futbolu için vahimdir.
Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olurmuş, maç sonrası yazı yazmak da böyle biraz. Ben de sahaya çıkan 11 i eleştirmekten kendimi alamıyorum, neden Yobo oynamadı, neden Mehmet Topal ile başlanıp Fernandes'e adam adama markaj yaptırılmadı, neden sol kanattaki açık daha önceden Caner ile kapatılmadı acaba diye. Kuyt'a neden bu kadar sabrediliyor da bu şans Semih'e bir türlü gülmüyor diye merak ediyorum. Tüm bunlara rağmen altını çizmek gerekir ki Fenerbahçe yenilgiyi hak etmedi oynadığı oyunla, maç öncesi favoriydi, ben de katılıyordum buna. Ama futbol da hayat gibi işte, evdeki hesap çarşıya uymuyor...
Evet hakem açık bir golü ofsayt diye iptal etti ve Beşiktaş'ın ilk golünü getiren serbest vuruşu uydurdu. Bunlar da etken olabilir yenilgiye ancak o gol verilse, Fenerbahçe orada skoru bulsa yine geri çekilecekti (5 dk sonra attığı golden sonra yaptı çünkü ilk yarı sonuna kadar). Hakem Fenerbahçe aleyhine o serbest vuruşu vermese bile o geri çekiliş zaten Beşiktaş'a çoktan davetiye çıkarmıştı. İlk yarı üç gol atan Fenerbahçe'nin gollerinden birinin ofsayt ile iptal edilmesi, birinin de kendi kalesine olması sebebiyle devreye 1-1 girmesi, rakibi maç öncesine göre çok daha moralli gönderdi puan soyunma odasına.
Fenerbahçe'nin 2013'te yükselen performansının üç ayağı vardı, Emre, Sow, Webo. Bu maçta Sow elinden gelenin fazlasını yaptı ve deplasmanda iki gol attı, futboluyla ışıldadı İnönü'de. Ama Webo ve Emre iyi gününde değildi, özellikle kaptanın etkisizliği çok fazla hissedildi. Bu iki isme sadece daha iyisini yapabileceklerini bildiğim için serzenişte bulunabilirim ama kızgınlığım var daha iyisini bir türlü yapmayanlara. Cristian ve Meireles; Emre’nin kötü olmasını onların üstün oyunu ile hissetmemek isterdim mesela, ya da Webo’nun etkisizliğini Kuyt’un etkili oyunu ile görmezden gelmeyi... Oysa bu isimler gitgide kendilerine atfedilen umutları heba ediyorlar, maalesef Fenerbahçe’ye istenilen katkıyı sunamıyorlar yeterince.
Kuyt, kendi arkadaşının tuttuğu adamın arasına girip kendi kalesine gol atıyor. Fenerbahçe'nin böyle bir gol yediğine hala inanamıyorum. Ne duran toptan gol atma yeteneği var takımda, ne de rakibin kullandığı duran toplara önlem alma becerisi. Sonra Kuyt ikinci yarıda maçtaki tek olumlu şeyini yapıyor ve yerini bulan ortası Sow’un golü oluyor, sonuç ? 1 asist, 1 kendi kalesine gol, sıfıra sıfır elde var sıfır. “Mr. Duracell“ diye gelen orijinal ürün değil sanırım, Fenerbahçe’nin aradığı bu pil değil çünkü. Kaleye şut çekmiyor, pozisyon hazırlayamıyor, yaptığı ortalar yerini bulmuyor, hücuma katkısı arkasındaki sağ bek Gökhan’ın yarısı kadar bile değilse daha fazla bir şey söylemeye gerek yok.
Cristian ve Meireles ise oldukça silik kaldılar Fernandes karşısında, O'nun topu kullanmasına izin verdikleri gibi kendileri de hücuma dönük top kullanamadılar. İsteksiz ve idare edici oyunlarını artık idare edecek istek kalmadı taraftarda. Emre de kötü gününde olunca orta saha üretemedi bir türlü. Fernandes ceza sahasına 17 top gönderirken, Kuyt + Cristian + Emre + Meireles toplamda 16 top gönderiyor. Fernandes 65 pas yaparken Cristian + Meireles 77 pas yapabiliyor. Bütün takım, 90 dakika boyunca sadece 2 şut çekiyorsa ceza sahası dışından düşünmek lazım esaslıca. Tüm bu olumsuzluklara rağmen yine de Fenerbahçe yenebilirdi diyoruz, çünkü karşısındaki Beşiktaş daha kötü oynadı ama o kazandı maçı.
Kuyt, kendi arkadaşının tuttuğu adamın arasına girip kendi kalesine gol atıyor. Fenerbahçe'nin böyle bir gol yediğine hala inanamıyorum. Ne duran toptan gol atma yeteneği var takımda, ne de rakibin kullandığı duran toplara önlem alma becerisi. Sonra Kuyt ikinci yarıda maçtaki tek olumlu şeyini yapıyor ve yerini bulan ortası Sow’un golü oluyor, sonuç ? 1 asist, 1 kendi kalesine gol, sıfıra sıfır elde var sıfır. “Mr. Duracell“ diye gelen orijinal ürün değil sanırım, Fenerbahçe’nin aradığı bu pil değil çünkü. Kaleye şut çekmiyor, pozisyon hazırlayamıyor, yaptığı ortalar yerini bulmuyor, hücuma katkısı arkasındaki sağ bek Gökhan’ın yarısı kadar bile değilse daha fazla bir şey söylemeye gerek yok.
Cristian ve Meireles ise oldukça silik kaldılar Fernandes karşısında, O'nun topu kullanmasına izin verdikleri gibi kendileri de hücuma dönük top kullanamadılar. İsteksiz ve idare edici oyunlarını artık idare edecek istek kalmadı taraftarda. Emre de kötü gününde olunca orta saha üretemedi bir türlü. Fernandes ceza sahasına 17 top gönderirken, Kuyt + Cristian + Emre + Meireles toplamda 16 top gönderiyor. Fernandes 65 pas yaparken Cristian + Meireles 77 pas yapabiliyor. Bütün takım, 90 dakika boyunca sadece 2 şut çekiyorsa ceza sahası dışından düşünmek lazım esaslıca. Tüm bu olumsuzluklara rağmen yine de Fenerbahçe yenebilirdi diyoruz, çünkü karşısındaki Beşiktaş daha kötü oynadı ama o kazandı maçı.
Bunlar karnenin sol tarafındaki dersler bölümüydü, bir çoğu başarısız olan.. Bir de sağ tarafta davranışlar bölümü var, hani arkadaşları ile geçimi, yardımseverliği, saygı, sevgi, başkalarıyla birlikte çalışabilme gibi. İşte oyuncu değişikliği sırasında Cristian’ın beş karış suratla sallanarak çıkması, maç sonrası soyunma odasında Egemen’in Gökhan’a yumruk atması da zayıf notlardı. Sezon sonu için Cristian ve Egemen'in dönüş biletleri şimdiden hazırlanmalı.
Fenerbahçe ligde 24. maçını oynadı ve 6. mağlubiyetini aldı. Oynadığı maçların yarısını bile kazanamayan, 4 maçta bir yenilen, Kasımpaşa’dan daha fazla gol yiyen, liderin 7 puan gerisindeki bir takım için şampiyonluktan söz etmek futbolun doğrularına pek uymuyor bence...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder