30 Mayıs 2013 Perşembe

Kocaman Veda


Biz senin önünde saygıyla eğiliriz hocam.

Ona kaç kere istifa diye bağırdı bu taraftar.  Hatta daha da ileri gitti bir kısmı, 22.12.12 de Saracoğlu'nda Karabük 3. golü atınca şike şike diye bile bağırdılar. Hiç vicdanları bile sızlamadan. Seveninden çok sevmeyeni vardı belki bu camiada. 
O ise bu taraftarın önünde eğilmişti ilk Türkiye Kupasını kazandığında Ankara'da. 

Ne 3 yılda kazandığı 3 kupa, ne Avrupa'da yarı final, ne de bir takım ezber bozan istatistikler. Hepsi önemsiz. 
Fenerbahçe'nin büyüklüğü ne kupa ne şampiyonluk değil başka bir büyüklük değil miydi ? 
Değilmiş.
Kimine göre iyi bir hoca değildi, olabilir, tartışılır.
Kimine göre çok hataları vardı, muhakkak, kimin yok ki.
Kimine göre futboldan bile anlamıyordu, bu kesin, ülkenin hepsi anlıyor çünkü.
Kimine göre Aykut'tu sadece, Kocaman soyadını inatla görmezden gelip küçültmeye çalışan küçük beyinli insanlarca.

Çok iyi bir hocayı kaybetmedik belki ama çok iyi bir Fenerbahçe'li hocayı kaybettik.
Doğru, dürüst, saygın ve saygılı, ne yapıyorsa Fenerbahçe için yapan büyük Fenerbahçeliydi. 
3 Temmuzda kimse yokken O vardı, dimdik ayaktaydı, liderdi.
Tek başına hem takımı hem camiayı ayakta tutan bir Kocaman figürdü.
O kaosta yalpalayan geminin batmasına izin vermeyen kaptandı.
Yeri geldi başkandı, yeri geldi futbol şube sorumlusu, yeri geldi yönetici. 
Hocalığa az zamanı kaldı.
Bir Metris'teydi bir Samandıra'da, bir Adliye'deydi bir maçta.
Her şey yoluna girecekken, tam da "güzel günler göreceğiz" derken Kocaman bir hüzün kapladı içimizi.

Yolu açık olsun, yolumuz açık olsun, o yollar ileride bir kez daha daha uzun süreyle kesişsin.

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Sezonun Ardından 2


Fenerbahçe bu sezon ligde sadece 56 gol atabildi, yani maç başına 1,65 gol düşüyor. 3 puanlı sistemdeki son 19 yılın en düşük ikinci sezonu ( 2002-03 sezonu da 55 di). Oysa ki Fenerbahçe'nin ligdeki gol ortalaması 70 'in altında olmazdı. Toplamda oynadığı 64 maçta ise 103 golü var, oran 1,60. 

Skor açısında çok kısır geçen bu sezon için en önemli etkenlerden biri, yıllardır takımın skor yükününün önemli bir kısmını gol ve asistleriyle sırtlayan Alex’in olmayışı bence. Bir takım, 8 yıldır gole en yakın olan, 2 kez gol kralı olmuş ismini, hiç sonrasını düşünmeden bu kadar plansız ve programsız üstelik de sezon ortasında gönderiyorsa bu tabloya pek şaşmamak gerek.

Bir etken de takımın değişen oyun mantalitesi. Yani Aykut Kocaman’ın topun ve oyunun sahibi olma düşüncesiyle uygulattığı pas oyunu. Ayrıca, hem ayrı ayrı olarak futbolcuların hem de takımın koşu mesafesini arttırarak oyunu kontol altında tutma isteği. Daha coşkulu, ileride daha çok basan ve “karşı kale” ye daha yakın oynayan bir takım yerine, daha kontollü, oyunu daha fazla ortasahada oynamak isteyen, önceliği gol yememeye veren bir anlayış bu kabaca. Bu sistem son iki yılda, Uefa’da bir yarı final ve 2 tane Türkiye Kupası getirdi ama ligde pek işe yaramadı, son iki sezonda da 34 maç sonucu 61 puan alındı birinde 56 birinde 61 gol atıldı. Bu aslında bir temel, bu yerleşen kültürün üzerine takımı daha ileride baskılı oynatabilme vardır muhakkak hocanın kafasında.

Diğer bir etken de; Krasiç, Stoch, Sezer, Semih gibi gole yakın olan isimlerin bu sene kötü performans göstermeleri. Bu dört oyuncunun bütün sezon boyunca görev aldıkları resmi maçlardaki toplam skora katkıları 17 (gol + asist) Sağ bek Gökhan Gönül'ün bile gol + asist sayısı 14 iken durum daha da netleşiyor sanırım. Futbolcular oynaya oynaya ritim buluyorlar, özellikle hücumcular için maç kondisyonu çok daha önemli. Ancak Türkiye Kupası dışında bunu yapacak bir ortam yoktu maalesef. Bu sene takım lige iyi başlayamadığından dolayı geride kaldı, o yüzden ligdeki her maçı final gibiydi son 3 haftaya kadar. Avrupa’da ise zaten her maç final gibi oynandı. O yüzden daha hazır ve garanti oyuncularla devam edildi. Devre arası da Webo gibi Emre gibi yine hazır ve bilinen isimlerin tercih edilmesi de bundandı. Ancak hepsine rağmen, yukarıda ismi geçen bu oyuncuların formayı kapması için daha fazla çalışması ve daha fazla ışık vermesi gerekirdi.

Bu sene Fenerbahçe, yukarıda bahsettiğim gibi daha kontollü, oyunu daha fazla orta sahada oynamak isteyen, önceliği gol yememeye veren bir anlayışa sahip ancak rakamlar pek öyle demiyor. 34 lig maçının 20 sinde ilk golü yemek kabul edilir değil. Ligde toplam 39 gol yemek de. Volkan'ın performansının düşük olduğu, hatalı goller yediğini gördük ama asıl sorun rakibe pozisyon vermesi. Özellikle hızlı ve dikine gelen rakiplere karşı zaafiyet yaşanması, kanatlardan çok açık verilmesi, defansın arkasına atılan topların etkili olmasını gözlemledik. Bunlar için ilk önlem ortasaha oyuncuları elbette. Kanat oyuncularının beklerine daha çok yardımcı olması, merkezde oynayan oyuncuların da rakibin hücum organizasyonuna izin vermesi büyük etken. O yüzden devre arası gelen Emre bu açığı bir nebze kapattı ama geldiğinde kalan maçların yarısında da oynayamadı. Meireles doğru transfer değil, Cristian büyük beklentilerde olunacak bir futbolcu değil. Solda Sow oynasa defansif açık oluşuyor, Caner oynasa hücüm etkinliği düşüyor. Tüm bunlara ek olarak defans oyuncularının da çok yeterli olduğunu düşünmüyorum. 


Bu sezon 64 resmi maç üzerinden bazı değerlere bakarsak ;


29 kişilik kadroda revizyon yapılması şart. Çünkü bazı oyunculara çok yük binerken bazılarından hiç verim alınamadı. Kimi isteksiz, kimi faydasızdı. Kimi çok sakatlandı, kimi çok ceza aldı. Hem yabancı sınırlamasını düşünerek, hem de takımı biraz daha gençleştirerek, daha atletik, daha çok koşan, daha hızlı ve dikine oynayan, kazanma ve gol atma yüzdesi daha yüksek bir takıma dönüştürmek lazım. Bundan hareketle bence gelecek sene kadroda olmaması gereken isimler şunlar bence. Tabii ki işin içinde zorlayıcı sözleşmeler var ve kolay değil ama çok fazla zarara girmeden hem takım için hem de bu futbolcular için daha hayırlı olanı vedalaşmak gibi ...

Krasiç : 14'ü ilk onbirde olmak üzere 27 maçta görev almış, toplam 1126 dakika, 1 gol 2 asisti var. Gole yakın bir oyuncu için 7 maçta 1 gole katkı yapmış olması çok çok kötü.
Oynadığı maçların büyük çoğunluğunda güçsüz, dağınık, etkisiz bir görüntü verdi. 28 yaşında ama adeta futbolu unutmuş gibiydi. Geçen sene boyunca yaşadığı sakatlıktan dolayı maç oynamaması yüzünden toparlanmasının uzun süreceğini bekleniyordu ama ligin ilk yarı sonuna doğru hazır olur, en kötü ligin ikinci yarısı diye bekleniyordu. Ona bile razıydı herkes ama olmadı. Bonservisi 7 milyon Euro, yıllık garanti parası 2,3 mio Euro, maç başı da 12,500 bin Euro . yani 9,63 milyon Euro maliyeti oldu şu anda. Kesinlikle bu senenin en kötü oyunucu ve transferiydi, hem maliyeti hem de verimsizliği ile. Gelecek sene iyi olabilir diye bekleyecek lüksü yok Fenerbahçe’nin. Zararın neresinden dönülürse kardır mantığı ile olabilecek en az zarar ile gönderilmeli.

Stoch :  18'i ilk onbirde olmak üzere 32 maçta görev almış, toplam 1761 dakika, sadece 1 asisti var. Yani Krasiçten çok daha kötü, üstelik sakatlığı da yoktu. Pek şans verilmedi de diyemez kimse, 32 maç oldukça yeterliydi rüştünü gösterebilmesi için. Geçen sezon 37 resmi maçta 13 gol 6 asist yaptığı düşünüldüğünde, bu senenin kısa kariyerinin en kötü senesi olduğu çok belli. Bu sezon iyi oynadığı maç sayısı 3'ü geçmez. Alex gittikten sonra sistem değişti yer bulamadı deniliyor, kesinlikle katılmıyorum. Twente‘de parladığında da oynadığı sistem Fenerbahçe’nin sonradan döndüğü 4-3-3 gibiydi. Kaldı ki daha kuvvetli olsa Alex‘ten sonraki sistemin yıldızı olabilirdi sol açıkta. Ama maçlarda  isteksiz, güçsüz ve ürkek göründü. Genelde rakip beke yenildi, omuz omuza da yıldı, tekmeden korktu, geriye pek gelmedi, içeriye pek dönemedi. Hoca aynı, takım aynı iken 23 yaşında bir oyuncu daha fazla üstüne koyup gelişim göstermek yerine dibe vuruyorsa o zaman kadroda tutmanın peki bir anlamı yok. Keşke geçen sezon sonu veya bu devre arası yüksek bonservis ücreti önerilirken satılabilseydi.

Sezer : 3'ü ilk 11 de olmak üzere toplam 11 maçta görev almış ancak Beykan ve Recep’ten sonra en az süre alan futbolcu olmuş 387 dakika ile. Buna rağmen 5 gol 2 asisti var.
Yukarıdaki örneklerden daha efektif olduğu açık. Ancak Sezer yaşadığı 3 Temmuz travması sonrasını bir de uzun sakatlık yaşayınca form tutturamadı.. Yukarıda bahsettiğim gibi çok maç oynamaya ihtiyacı vardı ama takımın böyle bir lüksü yoktu içinde bulunduğu şartlar yüzünden. Yine de bunlar bahane değil ama onu transfer eden Aykut Kocaman’ın neden bu kadar çabuk vazgeçtiğini anlayamadım. Belki antremanlarda isteksizdi, ya da kuvvet ve koşu değerleri düşüktü bilemiyoruz.. Ama, Alex gittikten sonra bu takımda ciddi bir biçimde duran toplarda zaaf gözlendi. Sezer bu açığı kapatabilecek iyi bir isimdi, yeteneki ayaklarını daha fazla koştursa ve biraz daha sert ve presçi olabilse çok önemli bir oyuncu olabilirdi. 18 yaşındaki Salih formayı kapıyorsa kendisi oturup düşünecek. Bence, gönderilmesi her iki taraf için de faydalı olur.

Semih : 9'u ilk 11 de olmak üzere toplam 27 maçta görev almış ancak 973 dakika aldığı süre ile Krasiç’ten bile geride kalmış. 3 gol 3 asisti var.
İkinci yarı kadroya katılan ve formasını kapan Webo’nun 22 maçta 10 gol 3 asisti olduğunu düşürsek eski gol kralına yakışmayan rakamlar. Son iki yıldır isteksiz bir görüntüsü var maçlarda. Etkisiz ve silik kalıyor tek forvet oynatıldığında, muhakkak tek forvet arkası ya da iki forvetten biri olarak oynarsa ve en az 5 maç üstüste bu şekilde oynayabilirse bir ihtimal dikiş tutturabilir ama Fenerbahçe genelde tek forvetli oyunu tercih ettiği için kulübeye mahkum oldu. Artık kaleci hariç, diğer oyuncuların en az 2 mevkide iyi oynayabilenleri tercih ediliyor üst düzey takımlar tarafından. Ya da üstün bir özelliği olması gerekiyor -mesela gol makinesi, çok iyi frikikçi, çok asist yapan vb. gibi- Semih’te hepsinden var ama az, hiç birinde çok iyi değil. Artık genç de değil ve neredeyse tüm kariyeri boyunca onu besleyen Alex de artık yok. Bence hizmetlerinden dolayı teşekkür edip kalan 5-6 futbol yılını değerlendirmesine fırsat verilmeli ve veda edilmeli. Yerine yukarıda bahsettiğim gibi daha meziyetli ya da daha alternatifli bir golcü bulunmalı, mümkünse yerli ve genç.

Orhan Şam : Alper Potuk transferi için Bienvenu ile birlikte Eskişehirspora verildi. Ya da anlaşamazsa başka bir takıma takas veya transfer yoluyla gidecek gibi. GB 'de oynarken fena değildi ama Fenerbahçe'de dikiş tutturamadı, şans bulduğunda pek değerlendiremedi. Özellikle antramnda 18 yaşındaki Beykan ile kavgası oldukça gözümden düşürdü. Bence Fenerbahçe seviyesinde bir futbolcu değil, gitmesi isabetli karar.

Serdar Kesimal :  Fenerbahçe'de ilk 11 oynayacak kapasitede değil, ilk 18 i de zorlayamıyor. Artık stoperlerde daha fazla özellik olması gerekiyor, topu oyuna sokabilen, oyun kurabilen, "karşı kale"  de duran toplarda etkili stoperler revaçta, aynı zamanda hızlı,  markajcı, kuvvetli olması ve ikinci bir pozisyonda (defansif ön libero veya bek) oynayabilmesi gerekiyor büyük takım stoperlerinin. Maalesef Serdar'da bu özellikler pek yok, bu haliyle kadroda yer bulması zor ama yaşı genç olduğu için oyuncu havuzundan çıkarılmamalı, dişli bir Anadolu takımına kiralık verilerek takip edilebilir. Kuvvet, hız ve topla oynama becerilerini yükseltebilirse ileride düşünülebilir.

Yobo : Sezgileri ve tecrübesi ile götürüyor ama artık yaşı onu frenliyor. Bazı maçlarda biraz kaçak güreşiyor, hızı ve mücadelesi de düşük. Artık Fenerbahçe'yi kaldırabilecek bir oyuncu değil. Onunla da yollar ayrılmalı, yukarıda Serdar için yazdığım gibi daha özellikli, kuvvetli, fizikli, hızlı bir etkili yabancı stoper bulmak şart. 

Raul Meireles: , 10 milyon Euro bonservis verilerek alınan, yıllık 3 Mio Euro garanti para ve maç başına 10 bin Euro alan Raul Meireles, bu sene sakatlık veya ceza sebebi ile 18 resmi maçta (9 lig, 5 avrupa, 4 kupa) yer almadı. 33 maçta görev aldı, 3 gol 2 asisti var. Emre Belözoğlu'nun 12 maçta 2 gol 3 asisti, ondan çok daha defansif oynayan Mehmet Topal'ın 51 maç oynamışlığı var (4 gol 3 asist). Şampiyonlar liginden elenmenin oluşturduğu negatif ortamı değiştirmek için eylül ayında alelacele yapılan bu transfer ödenen büyük paraların çok çok altında kaldı. Bence Krasiçle birlikte sezonun en kötü transferiydi, oynadığı iyi maç sayısı en fazla 5'tir. Genelde vasat ve idare edici oynadı. Hala piyasası varken gönderilmesinden yanayım.

Ziegler: Zaten gitti. Devre arasında, sezon sonuna kadar kiralık anlaşılmıştı, süresi bitti ve ayrıldı. Bence bu seneki yanlış transfer politikalarından ve kötü kadro planlamasının bir sonucuydu. Reto, Fenerbahçe'de sol bek oynayacak bir futbolcu değil. Fenerbahçe sol beke direk oynayabilecek bir Gökhan Gönül bulmalı.

Diğer futbolculara da bakarsak ; 

Kaleciler : 
Volkan 46 maç oynadı bu sezon. 17 maçta kalesini gole kapatırken kalan maçlarda toplam 44 gol yedi. İlk yarı sonları ve ikinci yarı başlarında formsuzdu, hatalı goller yedi. Hoca o devre biraz daha Mert'e şans tanıyabilirdi. Çok yürekli ama bir o kadar da agresif, son Gs derbisinde kırmızı kartı ve kavgası ona pek yakışmadı ( karşısındakiler ne kadar tahrikçi olsalar da)
Mert 14 resmi maçın 5 'ini gol yemeden tamamladı kalan maçlarda 18 gol gördü kalesinde. Bence kalede güven veriyor, bu sene daha çok maç oynamasını ve  Volkan'ı zorlamasını bekliyorum. 
Serkan : 5 tane Türkiye Kupası maçı oynadı, 4 ünde gol yemedi, birinde 3 gol yedi. Bence oynayabileceği bir takıma verilerek vedalaşılmalı ve yerine Kayserispor'da kiralık oynayan Ertuğrul Taşkıran (23) - 9'u gol yemeden 31 maçta 42 gol yemiş - ile devam edilmeli. 4. kaleci Erten de tecrübe kazanacağı bir takıma 1-2 yıl kiralık verilebilir.

Gökhan Gönül : Onun dışında defansta yüksek performansta bir oyuncu yok. 4 gol 10 asistle çok iyi bir sezon geçirdi. Gökhan gerçekten çok üst düzey bir oyuncu, ligimizde mevkiinin en iyisi, Avrupa'da sayılı oyunculardan bu alanda. Bence üt düzey bir ligde büyük bir takımda oynayabilecek kapasitede. Benfica maçındaki kanlar içinde yere yığılışı hala akıllarda, final oynamayı kaybettik ama Gökhan'ı kaybetmedik.

Bekir :  Çok iyi oynadığı maçlar da oldu ama büyük düşüş gösterdiği maçlar da. Standartın üstünde bir çizgi tutturup sürdüremiyor. Sağ bek performansı zayıf, sadece sağ stoper oynayabiliyor. İlk 11 için yeterli değil bence.
  
Egemen : Sol ayaklı stoper bulmak kolay değil, üstelik adam adama da iyi ve "karşı kale" ye önünde de etkili (2 gol 2 asisti var bu sene) Kadrodaki yerli stoperler içinde en iyisi ama yetmez. 
Fenerbahçe'nin büyük hedefleri varsa daha iyi stoperleri olmalı.

Hasan Ali : Ziegler'den daha iyi bir sol bek bu net. Ama oyunun her iki yönünde de kendini daha fazla geliştirmesi ve daha kuvvetli olması şart, bu şekilde formayı kapabilir ama şu haliyle büyük maçlarda ilk 11 oynayamaz. Yine de kadroda tutulmalı.

Emre : Ligin ilk yarısında eksikliği hissedildi, açığı kapatılamadı. O yüzden tekrar geri getirildi, ortasahayı toparladı. Ama sadece 12 maç oynayabildi, çoğunda da oldukça faydalı oldu. Sakatlık sorununu atlatabilirse iki yıl daha rahat oynar.

Cristian : Takımın en çok maç oynayan oyuncusu oldu. Alex 'in gidişi ile  daha kaleye yakın oynadı. O da 11 gol 10 asistle süsledi bu sezonu. İyi bir sezon geçirse de sahadaki  isteksiz ve vurdumduymaz görüntüsü, bir maç iyi bir maç kötü performansı can sıkıyor. Alper'in alındığı hesaba katıldığında, iyi bir teklif gelir ve yerine daha sert bir orta saha bulunursa gönderilebilir. Yoksa gelecek sezon bu kadar çok maç oynamayacağı açık. 

Caner :  4 gol 10 asisti var, ileride oynayan bir oyuncu için gol sayısının daha yüksek olması gerekir ama esas sorunu çok kart görmesi. Takımın en hırçını. Saatli bomba gibi kart riski var sürekli, hakemlerle ve rakiple çok didişiyor, ciddi bir şekilde uyarılması ve daha olgun davranması lazım.

Salih : Bu senenin geleceğe yapılmış en büyük yatırımı. Hoca onu gözü gibi sakındı. Çok yük bindirmedi, kenarda unutmadı, yavaş yavaş yakmadan pişirdi. Ordu deplasmanında attığı harika gol, V. Plzen attığı karşı attığı ilk Avrupa golü unutulmazdı bence. 15 gün sonra başlayacak U20 Dünya Kupasında Milli Takım adına da önemli işler yapıp daha da tecrübe kazanır ve seneye en az 25 resmi maçta direk oynar diye tahmin ediyorum. Çok büyük beklentim var ondan. Bu blogun ilk yazısını da ona yazmıştım, burada

Mehmet Topal : Sezonun iyi transferlerden biri bence. 51 maçta görev aldı, sakatlık ve ceza problemi çok yaşamadı, onun olmadığı maçların çoğunu kaybetti Fenerbahçe. Tek önlibero veya çift merkez ortasaha oynayabilmesi, fiziği ve Avrupa tecrübesi avantajları. 

Mehmet Topuz : 1 gol 9 asistlik performansı oldu bu sezon, gol sayısı daha yüksek olmalıydı. Onun yerine bir genç oyuncu ile devam edilmesini tercih ederdim ama sözleşme yenilendiği için kadroda devam edecek, sağ iç ve sağ bek oyununu geliştirebilirse iyi bir joker olacaktır.

Selçuk : taraftarın en sevmediği adam tartışmasız. Yurdum insanı yüklenmeyi makara yapmayı pek sever böyle sesi çıkmayan sadece işini yapan tribüne oynamayı beceremeyen adamlarla. Hele bir de yabancı değil bir de kara kuru kavruksa ... Bence çok iyi profesyonel, elinden geldiğinin en iyisini yapıyor. Her gelen T.D. onu oynattığına göre taraftar kadar çok bilmiyorlar futbolu. Yerine genç ve yetenekli bir yerli oyuncu bulunursa veda edilmeli bence ama onla da M. Topuz gibi sözleşme yenilendi. Derin ve çok seçenekli kadro içinde olabilir ( benfica  yarı final maçına selçuk,cristian,salih'li üçlüye mecbur kalındığı, selçuk sakatlandıktan sonra orta alan çok açık verdiği unutulmamalı )

Sow : inci dişli zenci yoldaşımız harika bir sezon geçirdi. Takımın en değerli oyuncusu bence. Webo geldikten sonra performansı yükseldi, hoca daha çok solda düşündü onu ama bu da takımı defansif anlamda zayıflattı. Bence iki kuvvetli kanat ve sağlam bir orta üçlü ile "karşı kale" ye yakın oynaması çok daha verimli olur. Ya da çift forvetten biri olarak oynarsa da. Çok yüksek bonservis bedeli ile teklif almadığı sürece takımda tutulmalı ama bu performansı ile büyük Avrupa takımları alırlar bence.

Kuyt : Çok iyi bir sezon geçirdi, en çok süre alan oyuncu oldu, 17 gol 15 asist ile skora en çok katkısı olandı aynı zamanda. Çoğu ortası yerini bulmasa da, attığı pasların bir çoğu rakipten dönse de, birebir de adam geçmekte zorlansa da bunları kaleden uzak ve çok fazla süre almasına bağlıyorum. Senenin en iyi transferiydi yine de. Gelecek sezon daha alternatifli kadro ile kaleye daha yakın oynayarak ve biraz da kenarda dinlenerek bir sene daha verimli olabilir.

Webo : Devre arası gelip çok iyi işler yapsa da Fenerbahçe'nin direk oynayacak oyuncusu değil. İyi bir profesyonel olduğu için yedek olarak bir sezon daha kalabilir, bu şekilde ilerleyen yaşını tolore edebilir ve daha ekonomik ve etkili olabilir.

Recep ve Beykan ise takımın en az süre alan oyuncuları oldular.
95 doğumlu bu iki Ege'li gençler, ilk resmi gollerini Türkiye Kupasında attılar. Her ikisi de çubuklunun ileride çok şey beklediği isimler. Bu sene de kadroda tutulmaları gerektiğini ve özel antranör eşliğinde hem kuvvet hem de beceri antramanları yapmalarını daha sağlıklı buluyorum. Salih gibi formayı zorla almalarını bekliyorum. Seneye her ikisi de en az 15 maçta süre almalılar. 

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Sezonun Ardından

İyisi kötüsüyle, 64 maçlık serisiyle, çok yoğun ve yorucu bir sezon bitti...

Bir sezonda en çok maç oynayan Türk takımı olan Fenerbahçe (daha önceki rekor 58 maç ile Gs'ye aitti) aynı zamanda bu sezon Avrupa takımları arasında, Chelsea (69) den sonra en çok maç yapan ikinci takım oldu.

Tarihinde ilk defa Avrupa'da yarı final oynayan ve 49 yıllık Türkiye Kupası tarihinde bu kupaya sadece 4 kez sahip olabilmişken, son iki yılda üst üste kupa alan takıma başarısız demek zor. 

Ama işin bir de Lig tarafı var. 
Şampiyonluğu Galatasaray'a 2 yıldır üst üste kaybetmeye de başarısızlık denilebilir pekala. Elbetteki bu sezon 3 kulvarda sadece bir maç hariç sonuna kadar ilerleme sebebiyle oluşan yoğun maç trafiği ligi oldukça etkiledi. Futbolcular hem zihinsel hem bedensel olarak oldukça yorgunlardı sonlara doğru. Bundan kaynaklı sakatlıklar da etkiledi. Üç kulvarın üçünde de, ya da ikisinde bile mutlu sona ulaşmak gerçekten kolay değil. Bu sene Avrupa'da bunu sanırım bir tek Bayern Münih yapabildi, hem lig, hem Şampiyonlar ligi şampiyonu oldular, Almanya Kupasında final oynayacaklar (1 Haziran) muhtemelen onu da alırlar, zaten bu sene rüya gibi bir sezon yaşıyorlar. Ama onun dışında bakarsak, Şampiyonlar Ligi finali oynayan B. Dortmund, ligde 25 puan fark yiyerek ikinci oldu, kupada yok. Şampiyonlar Ligi'ne yarı finalde veda edenlerden Barcelona, kendi liginde şampiyonlukla yetinirken, diğer yarı finalist Real Madrid üç kulvarda eli boş kaldı. Uefa'yı alan Chelsea ligi 3. kaparken FA Cup 'a yarı finalde veda etti. Premier Lig şampiyonu ManU ise, hem Şampiyonlar Ligi hem de FA Cup'a erken veda etti. İtalya şampiyonu Juventus, İtalya kupasına yarı finalde, şampiyonlar ligine çeyrek finalde veda ederken, Fenerbahçe'ye Uefa'da çeyrek finalde elenen Lazio İtalya Kupasını aldı ama ligi de 7. tamamladı. Fenerbahçe'yi eleyen Benfica ise en büyük hüsranı yaşayan takımdı bu sene Avrupa takımları içinde. Uefa kupasını ve Portekiz Kupasını finalde, ligi ise son 3 haftaya 4 puan önde girmişken 1 puan farkla kaybederek üçte sıfır çekti. 

Tabii ki bu örnekler, 34 maçlık ligde toplanan 61 puanın bahanesi ve örtüsü değil. Çünkü bu ligde sadece 18 maç kazanabilme, atılan 56 gol ve +17 averaj, alınan 9 mağlubiyet Fenerbahçe'ye yakışmıyor. Bu tablo ile şampiyonluk beklemek hayal olduğu gibi, ikincilik de dişli rakipler olmadığından şans oldu. Fenerbahçe'nin bu sene oynadığı 64 maçın tablosuna bakarsak (Türkiye Kupası finali ve süper kupa finali dış saha sayılmıştır) Türkiye Kupası ve Avrupa kupalarında başarılı tablo göze çarparken Lig puan tablosu sevimsiz duruyor.



Ligde deplasmanda alınan 6 mağlubiyet ve 5 beraberlik çok vahim ama bence Saracoğlu'nda alınan 3 mağlubiyet (Karabük, Antalya, Sivas) de oldukça vahimdi. Sarı kanarya, bu kadar kötü performans yaşadığı ligde bile, bu üç mağlubiyet yerine galibiyet alsaydı  33. hafta Gs'yi yendiğinde 2 puan öne geçerek lider olabilirdi. Olsaydı yapsaydı ile olmuyor elbet ama eğer, Fenerbahçe'nin Ligi tekrar domine etmek istiyorsa, buna Kadıköy'den başlamalıdır. "Burası Kadıköy buradan çıkış yok"  şiarı yeniden yerleştiğinde, bir kaç adım daha şampiyonluğa yakın olunacaktır. Sonrası ise deplasman karnesini düzeltmek olacaktır.

Fenerbahçe, 34 maçın 20 sinde ilk golü yiyen taraf. Bu ciddi bir defo ve aynı zamanda bu kötü lig performansını da ortaya koyan önemli bir done. Sürekli eleştirdiğimiz oyunu ve rakibi kontrol altına alamama ve baskın oynamamanın göstergesi.  
Bu 20 kez yenik durumda düştüğü maçların sadece 8 ini galibiyetle tamamlamış (6 sı  Kadıköy'deki maçlarda) 5 tanesini de beraberlikle tamamlamış. İlk golü attığı 12 maçta ise 10 galibiyet almış

Son 19 yıla,yani 3 puanlı sisteme geçilen 1994-95 sezonundan itibaren bugüne kadarki Fenerbahçe'nin lig performansına bakarsak ortalama puanın 71,4 , ortalama atılan golün 71 yenilen golün ise 33 olduğunu görüyoruz. Detaylı tablo aşağıdadır:



Yani bu sezon;
2002-2003 sezonundan sonraki en kötü puan 3. kez tekrarlanmış.
2002-2003 sezonundan sonraki en az gol atılan sezon olmuş.
1999-2000 ve 2002-2003 sezonundan sonraki en kötü averaj oluşmuş.
1999-2000 ve 2002-2003 sezonu ile birlikte en çok mağlubiyet tekrarlanmış.

Yukarıda söylediğimizi tekrar edelim,  takım lig dışında 30 maç daha yapmış yani bir sezonda iki lig oynamış gibi neredeyse. Şampiyonluğu kaybetmeyi buna bağlamak kabul edilebilir ama 34 lig maçında 9 yenilgi + 7 beraberlik ile toplanan 61 puan, son  zamanların en az gol atan takımı olmasını kabul etmek zor.

Sezon başında hedefi net belirleyememe, ağustos ve eylülde futbolcu alma, ekimde kaptanını gönderme ile kadro planlamadan bihaber sistemsizliğin göstergesidir. Başlangıç öyle olunca finalden çok fazla bir şey beklemek abes oluyor. Bu seneden çıkarılacak çok ders var, umarım gerekenler yapılır...

23 Mayıs 2013 Perşembe

Bir Kupadan Daha Fazlası

Geçen sene 29 yıllık kupasızlık serisinin bitmesi ile ülke “geyik” gündeminde önemini yitiren Türkiye Kupası, bu sene de yine Fenerbahçe’nin kazanmasıyla iyice gözden düştü, artık başka bir takım kazanıncaya kadar önemsiz bir kupa olarak kalacak onlara göre.


Ama bize göre öyle değil, 64 maç oynadığımız bu sezonda mücadelenin, sahaya koyulan yüreğin, verilen emeğin, dökülen terin, çekilen cefaların, alınan cezaların, tüm yaşanılanların simgesi oldu.
Yani bir kupadan daha fazlasıydı.
Burak Yıldırım’a ithaf olundu…
Rahat uyu kardeşim, senin içindi...


Ziraat Türkiye Kupasında 11 maç oynayan Fenerbahçe, 7 galibiyet 3 beraberlik 1 mağlubiyet aldı. 20 gol attı, 7 gol yedi.(Penaltılara giden Eskişehir maçında atılan penaltı golleri hariç) En çok golü Sezer ve Cristian 3’er golle attılar.  Recep ve Beykan çubuklu forma ile ilk resmi gollerini bu turnuvada attılar yine.

Yarı finale kadar yedek oyuncularla ilerleyen takım , Eskişehir engelini aşarken yaptığı gibi finalde de Trabzonspor karşısında cezalı ve sakatlar hariç ideal 11’i ile mücadele etti. Fenerbahçe'li futbolcularda hem zihinsel hem bedensel yorgunluk fark ediliyordu. Ancak bütün sezon onca maç oynayıp 3 kulvarda ilerleyip sıfır kupa da yakışmazdı çubukluya. Rakibine göre yorgun ama daha istekliydi. 2 ciddi pozisyon verdi ama daha önemli pozisyonlar buldu, daha üstün oynadı, sonuna kadar galibiyeti hak etti. 
“Karşı Kale” deki Tolga’nın iyi performansı olmasa farklı bir galibiyet gelebilirdi hatta. Bu arada Tolga’nın maç sonuna doğru Fenerbahçe’li futbolculara karşı saldırgan tavırları ve maç bitimi hareketleri, demeçleri iyi oyununun önüne geçti ve sportmenliğe gölge düşürdü. Yine de bir Zokora değil ! 
Bu kadar düşmanca tavırlarla sporun ruhuna aykırı hareket eden, bu kadar kötü niyetli bir futbolcu az bulunur sanırım, var olanlar da medeni ülkelerde gereken cezaları alır herhalde. Amma Emre’ye attığı kasti tekmeyi görmezden gelip oyunda tutan hakem de az bulunur. "Lan" diye hitap edilen bu hakem, görerek yanlış karar verip duymayıp uydurarak oyundan attığı Caner olayını hatırlayınca, Zokora’yı o tekmesinden dolayı oyundan atamayanın mesleğine ayıptır, aldığı paraya yazıktır. Her ikisine de yazıklar olsun.

Ve Aykut Kocaman...



Bu kupa başarısının mimarı O ...  

Fenerbahçe için turnuva takımı olabilmek, grup ve eleme maçları oynayarak ilerlemek, finallere çıkmak  pek kolay ve alışılmış değildi. Nitekim 51 kez oynanan Türkiye Kupasında 15 kez final oynayıp 6 kez kazanan – 2 sini de son iki sezon kazanan- , Avrupa Kupalarında sadece bir kere Yarı Final oynayan - onu da bu sene oynayan - bir takımdan bahsediyoruz. Bu kötü tabloyu farklı bir zihniyete evirerek, yeni bir kupa-turnuva-eleme kültürü oturtmaya çalışan hoca, 3 sezonda 1 lig, 2 kupa olmak üzere 3 şampiyonluk alması ve  Avrupa’nın 2. Kupasında son 4 e kalarak ilk defa Mayıs ayını görmesi başarıdır. 

Fakat Fenerbahçeli için bunlar yeterli değildir elbette, artık iki yıldır şampiyon olunamayan Lig’e ağırlık vermek, paralelinde Avrupa’da ilerlemek hedeflenmelidir. Bu arada önce 11 Ağustos’ta, geçen sezondan kalan küçük bir hesabı kapatmak ve Süper kupayı alarak bu mücadeleye başlamak güzel olur...

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Burak Yıldırım için ...

Kadıköy'deki son maçtı Gs derbisi. 14 yıllık bu çile, bitmeyecekti bu sene de. Yine kazanamayacaklardı biliyorduk. Nitekim öyle de oldu. Kaybettiler. Ama biz de Burak'ımızı kaybettik.
Bu yazıyı geç yazma sebebim de bundan.
İçimden yazmak gelmedi.
Galibiyete, futbola, sportmenliğe, insanlığa kara leke sürdü 19 yaşındaki gencin göğsüne saplanan kanlı bıçak...
Hangi galibiyet, hangi kupa, hangi şampiyonluk bir "can" a değer ki ? Anneler gününde Burak'ın annesine evlat acısı veren bu kirli düzene lanet olsun. Burak'ı öldüren bıçak sadece katilin elinde değildi, o bıçağın sapından medya, ülke ve spor yöneticileri, tribün grupları dahil bir çok sorumlu olması gereken sorumsuzlar da tutuyordu. 
Artık ne desek boş.

Nesini söyleyim canım efendim 
Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal etsem de deftere sığmaz 
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

Aşık Serdari 

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Başını öne eğme, aldırma Fener


Bitmesin dediğimiz rüya bitti 
Ama sadece bu sezon için.
Çünkü ne ömür bitti ne de mücadele. 
Gelecek sezon ve sezonlarda üstüne koya koya, vura vura, kıra kıra çıkacak bu basamakları Fenerbahçe.

106 yaşına gelen futbol takımı ilk defa Avrupada yarı final oynadı. Bir sezonda en çok Avrupa maçı oynayan ve toplamda en fazla maç yapan Türk takımı oldu. Elinden ve ayağından gelenin en iyisini yaptılar son maçta. 3 önemli eksik futbolcuya 2 tane de maç içinde sakat eklenmesi - bunlardan Gökhan'ın durumunun duygusal yönden çok etkileyici olması - ilk maçta yaşanan  şanssızlıkların ikinci maçta da devamıydı.
17 yabancılı, daha derin ve kaliteli oyunculara sahip rakip; son 4 yılda 1 Şampiyonlar Ligi çeyrek final, 1 Uefa çeyrek final, 1 Uefa yarı finallik serisine bu yıl da Uefa finali ekledi. Tecrübe olarak da daha üst seviyede olan, bu tip maçları iyi oynayan bir rakipti Benfica.
Yine de olabilirdi, sadece 1 gole bakıyordu herşey. Ama futbol işte, maç öncesi başlayan kırılmalar maç sonuna kadar süreklilik arz ediyor ve ibre bir tarafa daha da yakın oluyor. 

Finale çıkamadık diye üzüldük ama yarı final oynadık, gururluyuz. 
Artık bundan sonra sövüp sayma değil, üzülüp karalar bağlama zamanı hiç değil. Daha yüksekleri hayal etmek, hedefler belirlemek ve bu bunların gerçekleşmesi için planları yapmak gerek. Ama unutulmasın ki bu sezon daha bitmedi, daha yenilecek bir gs, alınacak da bir kupa var.

Ne diyorduk ?
Çok yakında güneşli günler.