25 Şubat 2013 Pazartesi

Nefes Almak




Kasımpaşa karşısında 50.saniyede başlayıp 89. dakikaya kadar yaşanan stres, sıkılan dişler, tutulan nefesler... Hepsini unutturdu son dakikalarda gelen 2 gol ile alınan 3-1 lik galibiyet.

Fenerbahçe, 10 Şubat günü Mersin deplasmanı ile başladığı maratonu 24 Şubat'ta Kadıköy’de güzel bir galibiyet ile tamamladı. 14 günde 3 Lig, 2 Uefa Kupası olmak üzere toplam 5 maç yaptı, bu maçların 3’ü deplasman 1 i de kendi sahasında seyircisizdi, üstelik bu deplasmanlardan biri kendisi için en zoru olan Trabzon biri de çok zor iklim şartlarındaki Bate maçlarıydı. Neticede ligde 3 maçta 9 puan alarak umut tazeledi, Uefa kupasında ise tur atlayarak hedef büyüttü. Toplamda 4 galibiyet 1 beraberlik alıp 8 gol attı 1 gol yedi. Son yıllarda bu tip maratonlarda oldukça iyi performan ortaya koyan çubuklular, bu sene de iyi gidiyor bu anlamda.


Bu sezon ligde ilk defa 3 maç üst üste kazandı Fenerbahçe, bu istikrar ve alışkanlığı sağlamak önemli. 23. lig maçında 15. kez geriye düştü ancak bu seferki diğerlerine pek benzemiyordu, 50.saniye penaltı ile geri düşmek ekstra bir durumdu, takdir edilmesi gereken geriden gelip maçı almaktı. Bu sezon 4. kez oldu çünkü. Bu değerler, alınan galibiyet ve skor güzel ancak müthiş mi oynadı Fenerbahçe ? Hayır.. Futbol resitali mi sundu ? Hayır. Ama hırs ve istek üst seviyedeydi, o da coşkulu ve etkili oyunu getirdi, işte bu milyonlarca sarı kanaryanın yüzünü gülümsetti.

Takım yoğun bir dönemden geçtiği için doğal olarak daha az yorgun oyuncuları (Raul, Stoch,Yobo) tercih etmek doğruydu, bunlardan en verimsiz görüneni ise Stoch oldu. Miro’nun verilen şansı daha iyi değerlendirmesi lazımdı, bu sene katkısı yok denecek kadar az. Zaten sağda Kuyt da gerçek bir sağ açık olmadığı için oynadığı tempolu oyuna rağmen gol pozisyonu hazırlayamaması, kendisinin de girememesi, Webo’ya  da yardımcı olamaması kanatları kırık kanarya'ya sebep oldu. Webo, profil gereği, top tutabilen tek forvete uygun bir yapıda değil, dolayısıyla rakip defans içinde debelendi kaldı, yalnızları oynadı. Takım özellikle orta sahasındaki üçlü Emre – Topal – Meireles ile özellikle 2. bölgede çok iyi oynadı. Bu sayede topun, dolayısıyla da sahanın ve maçın hakimiydi ama buna 3 puan vermiyorlar, yediğinden fazla gol atana veriyorlar. Bu üçlünün Emre dışında gol atmak yerine yememek önceliği olduğundan Fenerbahçe bir türlü pozisyon üretemedi, topu 3. Bölgeye taşıyamadı, bal yapmayan arı kovanı gibi görüldü karşı kale'nin önü.  Sonuçta koca bir ilk yarı, bir kör dövüşü gibi yavan ortasaha kargaşası içinde geçti. 
İkinci yarı Aykut Hoca kendi muhasebesini yaptı, çıkardığı ilk 11‘ini düzeltti, Cristian ve Sow hamleleri ile bambaşka bir takım oluşturdu sahada. M.Topal kötü oynamadı ama skor isteyen bir takım için yerinde bir değişiklikti daha ileriye dönük bir orta saha almak, Cristian da geçen hafta Trabzon’dan aldığı morali sahaya iyi yansıttı. Ama esas etki Musa Sow ile geldi. Bu ligin çok üstünde bir adam olduğunu yine gösterdi, kesinlikle çok büyük bir santrafor. Kızı Sara’nın doğumu ile iyice gülen suratı Fenerbahçelileri de güldürdü. Yaşadığı hafif sakatlık sonrası idman eksiği yüzünden yedek soyunan kara panter, 59. Dakikada oyuna girerek takımın ihtiyaç duyduğu gol için var gücüyle savaştı. Rakip defansın dengesini dağıtması, pozisyonlara girmesi, Webo’yu da daha etkin kılması, her şeyi ile çok olumluydu ve Sara’sına hediye etti attığı golü. 
Sow’un girişi ile maçın son yarım saatlik görüntüsü, bu takım için özellikle iç saha maçlarında 4-4-2 nin en ideal sistem olduğudur. Bu oyun ile galibiyet gelemeyebilirdi, nitekim Kadıköy’deki Sivas yenilgisi bu oyun kadar olmasa da fena değildi. O maç olmadı bu maç oldu, her zaman bu kadar düşeş atılamayabilir, böyle 90.dakika penaltı alamaz yılda 1 penaltı hakkı olan takım. O yüzden koca bir ilk yarıyı boşa harcamamak lazım. Ancak bu 4-4-2 yi destekleyecek iyi bir sağ ve sol kanat oyuncuları olmaması da eli kolu bağlamakta. Fenerbahçe’ye en iyi zamanındaki gibi iki Tuncay lazım, hem takımı ileri taşıyacak, hem asist- gol becerisi olacak, hem de adamını kovalayacak kuvvetli iki kanat adamı. Maalesef Stoch ve Krasiç gibi tek yönlü ama daha vahimi güçsüz, isteksiz ve formsuz oyuncularla hiç bir sistem dikiş tutmaz.

Emre’nin verimli oyununu da atlamamak lazım. Gerçekten büyük katkısı oluyor, daha önce yazılarda da çokça değindim, tekrar etmeye gerek yok, iyi ki takıma kazandırılmış, Emre ve Webo gelmeseydi çok kötü bir durumda olabilirdi takım. 90. Dakika o penaltıyı herkes atamaz, özgüven ve tecrübe gerekir, bu bile çok önemli bir ayrıntıdır. Onun gelmesiyle Gökhan ve M.Topal ‘da da iyiye gidiş var. Önceden takımda formda oyuncu sayısı az iken, şimdi bu sayının çoğalması güzel bir gelişme. Bir alkış da bu takımın bu zorlu serinin son maçında 90 dakika ayakta kalacak kondüsyonu sağlayanlara. Çok eleştiriyordum ben de takımın ayakta duramayışını, gücünün yetmeyişini, demek ki fiziksel eksiklik kadar moral eksikliği de varmış, fiziksel eksiklik devre arası kampıyla giderilmiş, moral ise takım içine bir yürek (Emre) ve tribünlerden destek ile...


Tabii ki büyük Fenerbahçe'nin büyük taraftarı bu maçta muhteşemdi. Bir takım nasıl desteklenir, nasıl ileri itilir, nasıl motive edilir, rakip nasıl baskı altına alır hepsini gösterdi Saracoğlu tribünleri. Gerçek anlamda sahada 12.adam oldu. Rakibin 50.saniyede kazandığı penaltıdan bile etkilemmedi, takıma moral verdi, ayağa kalkıp savaşmalarını sağladı, "siz o formayı terletin biz arkandayız" dedi. Hakem’in sürekli oyunu kesen, rakibin zaman çalmaya ve faullü oynamasına müsamaha gösteren kötü performansı bile yıldıramadı tribünleri, daha da hırslandırdı hatta, Fenerbahçe Yıkılmaz şiarı var ne de olsa.


Şimdi Çarşamba günü Türkiye Kupasında bir formalite maçı oynayacak Fenerbahçe. Sonra 5 maçlık yeni bir seri daha başlıyor 3 Mart Pazar günü İnönü deplasmanıyla. Ardından Uefa kupası son 16 mücadelesinde Viktoria Plzen deplasmanı, sonra Kadıköy’de üst üste Bursa lig maçı ve Viktoria Plzen Uefa rövanş maçı, sonra da 17 Mart’ta Antalya deplasmanı. 14 günde 3 ü deplasman olan çok önemli 5 maç daha, bu seri de güzel bitecek ve Uefa Kupasında çeyrek final, Lig’de ise şampiyonluğa bir adım daha yakın olacak Sarı Kanarya...

18 Şubat 2013 Pazartesi

Kara deplasmanlarda bir Fener'sin.


Fenerbahçe, ligin ikinci yarısında oynadığı 3. deplasman maçını da kazandı. Ligin ilk yarısında sadece 1 deplasman kazanabilen takım için bu çok önemli bir gelişme. Üstelik bu maçı sezonun en iyi oyunlarından birini oynayarak alması, 13 hafta üstüste gol yiyen takımın geçen haftadan beri kalesini gole kapatması ve skor üretme sıkıntısı çekerken bu sorunu 3 golle aşması ve bunu deplasmanda başarabilmesi takdire şayan.


Geçen pazar Mersin ile başlayan 7 günde 3 deplasmanlık seri mutlu bitti. 2 lig deplasmanında alınan 6 puan ve Uefa Kupasında 10 kişiyle alınan beraberlik ciddi bir başarıdır. Perşembe günü çetin iklim şartları yetmezmiş gibi bir de Meireles'in kızarması, hem arkadaşlarının hem hocasının işlerini daha da zorlaştırmıştı.   (Raul , önce kendisine, mesleğine, giydiği formaya, o forma için emek ve para harcayanlara, o forma için ölecek olanlara haksızlık yaptı, bu hatasını affettirir umarım.) Buna rağmen futbolcuların bu zor durumun üstesinden güçlü bir şekilde gelerek beraberlik almaları iyi sonuçtu. Bu güçlüklerden çıkıp Rize'ye uçan Kanarya,  sanki 7 günde 3. deplasmanına çıkmamış, bu sürede içinde 5.000 km'den fazla yol yapmamış gibi diri ve sağlamdı. Sanki 3 gün önce 90 dakika boyunca 10 kişi oynayan o değil de rakibiydi. Kendisi için en zor deplasmanda, rakibinden daha diri bir görüntü çizmesi ve oyunun büyük çoğunluğunda kontrolü elinde tutarak güzel bir oyunla 3 gollü bir galibiyet elde etmesi alkışlanacak bir durumdur.

Fenerbahçe 2013 te oynadığı toplam 7 deplasmanda 5 galibiyet 2 beraberlik alırken, toplamda ise 10. resmi maçında 6 galibiyet 3 beraberlik 1 mağlubiyet almış oldu, 17 gol atıp 7 gol yedi.

Bu maçta ilk 10 dakika harikaydı, 20. saniye Sow'un değerlendiremediği pozisyon, Egemen'in çizgiden çevirdiği top (gol değildi) ve Bamba'nın kendi kalesine attığı gol ile sonuçlandı bu periyot (gol öncesi pozisyon ofsayt değildi). 
"Ama piero öyle demiyor" diyenler için bu yazının okunmasını tavsiye ederim.
Sahanın en iyisi Emre'ydi.Sonra da Cristian. Aynı geçen sene süper final serisinde yine 3 gollü kazanılan Trabzon deplasmında olduğu gibiydiler. Emre tek kelimeyle Fenerbahçe'ye ilaç oldu ligin ikinci yarısı. Takım, ihtiyacı olan bir çok şeyi onda buldu, kaptanlığı, oyunu her yöne her şekilde yönlendirebilmesi, duran top kullanımı ile çok şey katıyor. Nihayet Cristian da iyi oynadı, attığı gol ve 3. goldeki asistinin yanında, oynadığı oyun da etkiliydi. Karadeniz'in havası suyu yarıyor herhalde, formu düştükçe Karadeniz'e göndermek faydalı olur sanırım. Mehmet Topal da bu ikiliyi iyi tamamladı ve ortasahanın, dolayısıyla da oyunun hakimiyeti tamamen Fenerbahçe'nin kontrolünde geçti. Gökhan Gönül'ün de attığı gol, o gol için attığı depar, maç boyunca yaptığı bindirmeler, kanadından ciddi bir açık vermemesi beğeni topladı. Hep beklenen, özlenen gönülleri Gökhan'ı geri döndü. Kuyt toparlanmış, Hasan Ali'ye dinlenmek yaramış, Webo formasına alışmış, Bekir ve Egemen uyum sağlamış, Volkan kalesini gole kapamıştı. Takım da kötü oynayan yoktu, belki en etkisizi, haftalardır en iyilerinden biri olan Sow'du ama onun inci dişleri sağolsun, hiç sorun değil. 

Bamba'nın "sol" ayağıyla yaşadığı şanssızlık yüzünden özür için arkadaşına uzattığı elin havada kalması ise iç burktu, "onur" demek ki sadece isim olarak kalmış o kalecide. Cristian'ın Bamba'ya çarpan şutu ile skor 2-0 olunca, artık maç orada bitti denilebilir. Trabzon aslında kötü başlamadığı maçta, 2 tane pozisyonsuz gol ile geriye düşmesi neticesi oyundan düştü. 3.gol ise hazırlanışından vuruşuna, baştan sona harikaydı. Fark daha da açılabilirdi ama Sadri Başkan ve şehir bunu kaldıramayabilirdi, o yüzden bu skorla bitmesi iyi oldu. Artık Sadri Bey de camiasını kupa takipçiliği ve şike bekçiliği ile oyalamaz da kötü takımın hesabını verir.

Çubuklular için ise bitmiyor bir kez daha yeniden başlıyor hayat, Fenerbahçe söyleyecek son sözü ...

14 Şubat 2013 Perşembe

14 Şubat Fenerbahçeliler Günü



Aşk 10 harf 4 hece, Fenerbahçe

Bizim sevdamız mum ışığında el ele değil, meşale altında omuz omuza...








Bugün Fenerin maçı var !.

Rakibimiz Bate Borisov ile haftaya Kadıköy'de rövanşı olan Uefa 1.tur eleme maçına çıkıyoruz bu akşam. Uefa Kupasında bu turu sadece bir kere geçebilmiş sarı mavili kuzeyliler, o da iki yıl önce 2. Turda elenerek sonlanmış

Oldukça dengesiz bir takıma benziyor diğer doğu bloku takımları gibi, bu sene Şampiyonlar Ligi grubunu 3. tamamlayarak Uefa kupasına katıldılar. Grup maçlarında evinde Bayern Münih'i, deplasmanda Lille‘i i 3-1 yenerek bomba gibi giriş yapmış ancak  kalan 4 maçını kaybederek ilk ikinin dışında kalmışlar.  

Gruptaki bu iki kazandığı maçta da ilk golü atmışlar. 
CL özetlerinden izleyebildiğim kadarıyla kanatları pek işlemeyen,  topun arkasında duran defansif bir takım,etten duvar örmede hünerliler gibi. 

Bu yüzden Fenerbahçe, bu sene aşırı şekilde yaşadığı skor üretememe ve kolay gol yeme hastalığına bu maçta yakalanmazsa iyi olur, özellikle ilk golü atan taraf olmak önemli, çünkü rakip gol attıklarında üstüne yatıp kontra tarzı bir oyun oynuyor Avrupa'da. Fenerbahçe'nin 4 gün önce oynadığı Mersin deplasmanı kadro ve taktik olarak bu maçın provası gibi oldu 

Muhtemelen aynı kadro aynı dizilişle sahada olacak, statü gereği Uefa maçlarında oynayamayacak olan Emre yerine ön libero Mehmet Topal 'ın görev almasını bekliyor, önlerinde de Meireles ve Baroni olacaktır diye tahmin ediyorum. 3 kesici orta sahanın önünde ise yine sol kanat Sow, sağ kanat Kuyt, tek forvet Webo gibi çıkılacağını tahmin ediyorum. Bu üçlü yer değiştirecektir maç içinde sürekli. Benim fikrim ise sol kanat Caner, sağ kanat Mehmet Topuz, ortada tek forvet Sow daha faydalı olur şeklinde.


Mersin'de prova yapıldı dedik ama keşke havası da Mersin gibi olsaydı, çok soğuk havada muhtemelen suni çim üstü buzla kaplı sahada oynanacak olması takım için dezavantaj. Çünkü Fenerbahçe gibi yavaş, kontrollü oynayan ve bol ayağa kısa pas düşünen takımlar bu ortamda zorlanırlar. Diğer dezavantaj da fazla defansif olmaları, attığı golün üstüne yatıp kontra ile farkı açmaya çalışması. Bu oyunda Fenerbahçe'nin defoları var, 10 gün önce kendi evinde oynadığı Sivas karşılaşmasında, rakip kapalı defans yapıp kontra ile sonuç aldı.

Fenerbahçe'nin avantaj ise rakibin görece daha düşük profilde oyunculardan oluşması ve 2 aydır resmi maç yapmaması. Dolayısıyla ritm sıkıntısı yaşayan formunu pek bulamamış bir takım bekliyorum bu akşam, her ne kadar hazırlık maçlarıyla bu açığı kapatmaya çalışmış olsalar da kolay olmayacak rakip için.


Bu rakibe karşı deplasmanda kontrollü sakin bir oyunla duran toplarda ve uzaktan şutlarla etkili olmak gol bulabilmek mümkün ama her ikisinde de sıkıntısı var Fenerbahçe'nin, bu ikisini de iyi yapan Emre'nin olmaması ciddi bir dezavantaj. Adam eksiltip defansın dengesi bozularak pozisyonlar da hazırlanabilir böyle takımlara karşı ama bu profilde bir oyuncu da aklıma gelmiyor Fenerbahçe'de. Sow yine üst düzey oynayacak ama sol kanatta olursa etkinliği yarıya düşecek, tek forvet olursa da yalnız kalacak. 


Fenerbahçe adına en güvendiğim şey ise, bu sezon ilk yarıdaki Avrupa maçları özellikle de deplasmanda çok başarılıydı  (5 deplasman maçında 4 galibiyet 1 mağlubiyet). Oyun tarzı bu maçlara cuk oturuyor, dolayısıyla klasik oyunu ile maç tutacağını, en azından beraberliği cebe koyacağını tahmin ediyorum. Sow'a ve (oynarsa) Webo'ya diğerlerinin de katkı sağlaması lazım, ekstra maçlar için ekstra adamlar veya ekstra işler yapmak lazım, Kuyt, Meireles, Cristian, Gökhan iyi olurlarsa da çok rahat kazanır Fenerbahçe.

Başarılar diliyorum Fenerbahçe'me ve bir galibiyet bekliyorum.

13 Şubat 2013 Çarşamba

Güneydeki futbol sevdası : Afrika Uluslar Kupası




2 yılda bir yapılan Afrika Uluslar Kupası (CAN) bundan sonra tek sayılı yıllarda gerçekleşeceği için 2012 kupasının üstünden bir yıl geçtikten sonra bu yıl yeniden düzenlendi.








Bu turnuvanın Avrupa'da ligler devam ederken oynanması yüzünden büyük Avrupa kulüplerin futbolcularına ve ülke federasyonlarına baskısı( futbolcu göndermeme, ya da futbolcudan sakatlanmamasını istemesi vb. gibi) ile bir türlü istenilen keyfe ulaşılamadığını düşünüyorum. Keşke Dünya Kupası, Avrupa Kupası gibi Haziran ayında yapılabilse, hem endüstriyel futbolun önderi Avrupa kulüplerinin etkisi bu kadar hissedilmez hem de futbolun olmadığı ölü sezonda büyük heyecan ve ilgi odağı olur.


Şampiyon Nijerya

Bu yıl 29. kez düzenlenen şampiyonada, bir önceki turnuvaya katılamayan Nijerya 19 yıllık hasretine son verdi. Ocak 2013 tarihli Fifa sıralamasında Dünya’da 52, Afrika’da 9. Sırada olan Nijerya;  finalde Afrika’nın 23. sırasındaki (Dünya’da 92.sırada) bulunan Burkina Faso’yu 1-0 yenerek 3. kez kupayı ülkesine götürdü.

Nijerya'nın 1994 de kazandığı son şampiyonluğun futbolcularından Stephen Keshi bu sefer Teknik Direktör olarak takımının başındaydı. Oynadıkları 6 maçta 4 galibiyet 2 beraberlik alarak namağlup şampiyonluğu elde eden "kartallar", bu maçların hiç birinde geriye düşmedi, toplamda 11 gol atıp 4 gol yedi. 
C grubunda yer alan Nijerya, grupta son şampiyon Zambiya ve finalde karşılaşacağı Burkina Faso ile 1-1 berabere kaldı ve grubu Burkina Faso’nun arkasında 2.ci bitirdi. Çeyrek finalde Fildişi Sahilleri, yarı finalde de Mali karşısında alınan galibiyetler şampiyonluğun ayak sesleriydi, özellikle Mali’ye 60 dakikada 4 gol atmaları görkemliydi. Finalde ise grupta yenemediği Burkina Faso'yu bu sefer yenerek kupayı kaptan Yobo'nun ellerinde Güney Afrika semalarına kaldırdı.







5 maçta 4 gol, 1 asist ile Emmanuel Emenike hem turnuvanın gol kralı ünvanını alıyor (Gana'lı Mubarek ile birlikte) hem de kritik golleriyle takımını şampiyonluğa taşıyordu. (Böyle bir futbolcunun Türkiye'den kaçarcasına gitmesi çok acı ülkemiz futbolu için)
Ayrıca 2 gol 3 asist yapan sağ açık Victor Moses (22,Chelsea), ortasaha John Obi Mikel (25,Chelsea), stoper Efe Ambrose (24,Celtic) gösterdikleri performans ile turnuvanın altın 11 de yer alıyordu, bu 11 in kalesini de yine Nijerya'lı Vincent Enyeama (30, Maccabi Tel Aviv) koruyordu. 
Turnuva altın 11 inde yukarıda isimleri geçen 5 futbolcusu bulunan Nijerya'da ayrıca forvet Brown Ideye (24, Dinamo Kiev), sol bek Uwa Elderson (24, Braga) ve finaldeki tek golü atan yerel lig oyuncusu orta saha Sunday Mba (24, Wari Wolves) dikkat çeken isimlerdi. Nijerya kadrosu, J.Yobo(32)ve V. Enyeama(30) dışında çok genç bir kadro, sanırım turnuvanın en genç takımı. Ayrıca 3 tane genç oyuncusu da gelecek vaat ediyor,  sağ açık Ahmed Musa (20, Cska Moskova) ortasaha Ogenyi Onazi (20, Lazio) ve sağ bek Kenneth Omeruo (19, Ado Den Haag) ileride adlarında çokça söz ettirecekler gibi. Bu genç ve yetenekli kadrosu ile gelecek Afrika Kupalarının ciddi favorisi, Dünya Kupası'nın ise dişli ekiplerinden biri olacaklardır. Önlerindeki ilk önemli sınav 2014 Dünya Kupası ve onun provasının yapılacağı Konfederasyon Kupası. Brezilya'da, 15 Haziran 2013 'te  başlayacak olan turnuvada Nijerya,  İspanya, Uruguay ve Tahiti ile aynı grupta yer alıyor.




7 kez şampiyon olan Afrika'nın en büyüğü Mısır ve 4 kez şampiyon olan Kamerun ile hiç şampiyon olmasa da güzel oyuncularla bezeli Senegal’in organizasyonda olmaması,favoriler olarak Gana, Nijerya ve Fildişi Sahilleri, plase olarak da Mali'yi işaret ediyordu.
Bir de geçen senenin masalsı kahramanı son şampiyon Zambiya hatırlanıyor, destan devam eder mi ya da bu sefer başka bir sürpriz olur mu diye merak ediliyordu. Ancak Zambiya gruptaki 3 maçında 3 beraberlik alarak finallere kalamadı, sağlık olsun son şampiyon hala yenilmez durumda ! 

Fifa sıralamasında Dünya'da 14, Afrika'da 1. sırada olan Fildişi Sahilleri yine en büyük favoriydi ama yine önceki turnuvalardaki kısmetsizliği akıllardan çıkmıyordu. Artık kaybedenler
kulübüne dönüşen geçen senenin finalisti Filler, bu sene çeyrek finalde Nijerya'ya boyun eğdi ve elveda dedi. İkidir yenildikleri takımlar şampiyon oluyor, demek ki kendilerine olmasa da yenildiklerine hayırları dokunuyor ! Turnuvanın en pahalı ama en yaşlı takımı için gelecekte bu kadar ciddi favori olmak zor görünüyor. 2 metrelik dev forvet Lacina Traoré (22, Anzhi) ve Manchester City altyapısındaki orta saha oyuncusu Abdul Razak gelecek için umut veren isimler olarak görünüyor ama yetmez, yeniden yapılanma lazım.

Diğer favoriler ise pek şaşırtmadı, Gana- Nijerya finali beklentisini bu senenin sürprizi Burkina Faso bozdu. Fifa Afrika sıralamasında, Mali ve Gana 3. ve 4. olarak peş peşe yer alıyor. Geçen turnuvadaki gibi bu turnuvada da bu sıralama değişmedi, tescillendi. B grubunda yer alan bu iki takım, turnuva sonunda üçüncülük maçı oynadı, tıpkı geçen seneki turnuvada oynadıkları gibi. Tarih tekerrür etti ve Mali 3-1 lik skorla yine Gana’yı yenerek yine Afrika’nın 3.cüsü oldu. (2012 turnuvasında da 2-0 kazanmıştı Mali). Bu  ikilinin B grubundaki karşılaşmasını ise 1-0 Gana kazanmıştı, Gana ne zaman kazanıp ne zaman kaybedeceğini daha iyi hesaplamalı ! 
Gana'da 4 gol 1 asistlik performansı ile gol krallığını Emenike ile paylaşan sol açık- sol orta saha oyuncusu  Wakaso Mubarak (22, Espanyol) oldukça dikkat çeken bir isimdi. Orta saha oyuncuları Emmanuel Badu (22, Udinese) ve Mohammed Rabiu(23, Evian) ile stoperler John Boye (25, Rennes) ve  Isaac Vorsah (24 , RedBull Salzburg) de diğer genç ve başarılı isimler. 3.lüğü alan Mali ise Seydou Keita (33, Dalian-Çin) önderliğinde biraz yaşlanan kadrosunu gençleştiremez ise gelecek turnuvada bu derece de zor elde edilir gibi. Takımda en dikkat çekici isimler forvet Cheick Diabaté (24,Bordeaux) ve ortasaha oyuncusu Samba Diakité (24, QPR) olarak karşımıza çıkıyor.

Çeyrek finaldeki 8 takımdan 7 sinin Batı Afrika takımı olması da diğer bir enteresan bir noktaydı. Onların içinde en dikkat çekeni bence Burkina Faso ve Yeşil Burun Adaları'ydı. A grubunda yer alan Yeşil Burun Adaları (Cape Verde) hiç bir futbol başarısı olmayan ilk defa katıldığı turnuvada Fas'ın önünde gruptan çıkarak çeyrek finali gördü. Çeyrek Finalde güçlü Gana'ya diş geçiremeyen köpekbalıkları kısa futbol tarihlerindeki en büyük başarılarına da imza atmış oldu. Eski bir Portekiz sömürgesi olan Atlas okyanusunun ortasında 600.000 nüfuslu bu küçük ada ülkesinin takımını, aynı ülkeden Lucio Antunes çalıştırıyor, milli oyuncuların önemli bir kısmı Portekiz Liginde oynuyor, en dikkat çekici isim ise Lille de oynayan 23 yaşındaki forvet Ryan Mendes.

2013 Afrika Uluslar Kupası'na oynayan futbolcular içinde en çok Fransa Ligi oyuncuları bulunmaktaydı. Zaten Afrika'nın büyük bir kısmını sömürmüş Fransızların liglerinde toplam 53 tane turnuvaya katılan futbolcu vardı (39 futbolcu 1. Lig, 14 futbolcu 2. Lig takımlarına ait) Fransa'yı 25 oyuncu ile Güney Afrika ve 22 oyuncu ile Tunus ligleri takip ederken, İngiltere ve Portekiz ligleri 14'er oyuncu göndermişti. 

Türkiye Ligi'nde ise 12 futbolcu Afrika Uluslar Kupasında yer aldı. Bunlardan iki tanesi final gördü, Fenerbahçe'li Joseph Yobo(Nijerya)kupayı kaldırma başarısına ulaşırken Gaziantepspor 'da top koşturan Abdou Traoré ise Burkina Faso ile finalde boy gösterdi. (her ikisi de final maçının sonlarına doğru oyuna girdi.)Galatasaray turnuvada Nordin Amrabat (Fas) Emmanuel Eboué ,Didier Drogba (Fildişi Sahilleri) ile en çok futbolcusu olan Türk takımıydı, aynı zamanda 276 'şar dakika bu Fildişi Sahilleri oyuncuları en çok süre olan Türkiye Ligi oyuncuları da oldular. Demokratik Kongo'lu Lomana LuaLua, Larrys Mabiala'nın formalarını giydikleri Karabükspor ile Fildişi Sahilleri 'nden Didier Zokora, Sol Bamba'ya formasını veren Trabzonspor 2'şer oyuncu gönderdiler turnuvaya. Eskişehirspor'da top koşturan Jerry Akaminko (Gana) , Kasımpaşa futbolcusu Djalma (Angola) ve Mersin İ.Y. oyuncusu Ben Yahia (Tunus) da diğer ligimiz futbolcularıydı.

Kupada mücadele eden futbolcular içinde son iki yıldır Afrika'nın en iyi futbolcusu seçilen Fildişi Sahilleri'nden Yaya Touré (29,Manchester City) aynı zamanda "piyasa değeri" en yüksek oyuncu olarak gösteriliyordu. Onu, Nijerya'lı John Obi Mikel(25,Chelsea) ve Gana'lı Kwadwo Asamoah(24, Juventus) izlerken, Gana'lı sol açık Christian Atsu (21,Porto), Gabon'lu forvet Pierre-Emerick Aubameyang (23, Saint Etienne), Fas'lı ortasaha Younès Belhanda (22, Montpellier) ile stoper Mehdi Benatia (25, Udinese) ve Cezayir'li sağ açık Sofiane Feghouli (23, Valencia) turnuvada yer alan değerli ve geleceği parlak futbolcular olarak dikkat çekiyor.
 

Onurlu İnsanların Ülkesi



Kendi dillerinde “onurlu insanların ülkesi” anlamına gelen, yeryüzündeki en düşük okuma yazma oranına sahip ve en fakir ülkelerden biri olan bu eski Fransız sömürgesi Burkina Faso finale kadar götürdüğü mücadelenin sonunu getiremedi ve ikincilikle teselli buldu. Daha önce hiç Dünya Kupasına katılamamış, en büyük başarısı Afrika Uluslar Kupasında dördüncülük olan "Aygırlar" ın final oynaması bile müthiş bir başarıyken, bu başarısını kupa ile taçlandırması gerçek bir futbol efsanesi olacaktı. 
Kadrosunda, üst düzey liglerden toplam 7 (1’i Alman, 6'sı Fransız liginde) oyuncusu olup diğer oyuncuları daha düşük Avrupa Ligleri’nde mücadele ediyor. Stoper Bakary Koné (24,Lyon), Orta saha oyuncuları Charles Kaboré (25, Marsilya)ve Alain Traoré (24, Lorient ) en kariyerli isimler. Sağ açık Jonathan Pitroipa (26, Rennes) ise 2 gol 3 asistlik performansı ile turnuvanın en değerli oyuncusu seçildi. 

2012 yılında takımın başına geçirilen Belçikalı teknik direktör Paul Put (56) daha önce 4 yıl Gambiya’yı çalıştırmış ancak bir başarı elde edememişti. Alınan bu çok önemli sonuçta, kesinlikle onun payı çok büyük. Paul Put dışında 6 tane daha Avrupalı(hepsi Fransız) teknik direktör daha kenardan takım yönetti, 1 tane de Uruguay’lı, gerisi Afrika’lı hocalardı. Afrika’lı teknik direktörlerin ülke milli takımları ile başarı göstererek futbolun vitrini Avrupa kulüplerinin başına geçmelerini ve kara kıtanın futbol neferlerinin sadece fizikleriyle değil zekalarıyla da başarılı olduklarını göstermelerini çok isterim. Nijerya’lı şampiyon Stephen Keshi (51), Gana’lı Akwasi Appiah (53), Yeşil Burun Adalarına tarihindeki en büyük başarıyı yaşatan Lucio Antunes (46) bu anlamda ışık veriyorlar.

12 Şubat 2013 Salı


Birlik beraberlik konusunda yol alamadık




















Mersin İ.Y. maçı sonrası hoca'nın verdiği demeçler iç acıtıcı cinstendi. Fenerbahçe'liler bir dertliyse Aykut Kocaman bin dertli, bu hissediliyor. Ben de çok eleştiriyorum ama O'na olan saygımı ve sevgimi unutmadan. Şuna eminim, doğru da yapsa yanlış da yapsa, ne yaparsa Fenerbahçe için yapıyor, hatalarını da biliyor, şanssız ve formsuz bir dönemden geçiyor kendisi de takım gibi, bu aşamada taraftara düşen görev, daha fazla destek...
Hocanın gönül kırıklığına derman olabilsek keşke, ileride hatırlamak için burada yer vermek istedim :

Kocaman, 18 kişilik kadro dışında kalan oyuncuların hatırlatılması üzerine ise oyundan ziyade oyun dışı ile ilgili olunduğunu dile getirerek;
''Onun için hiçbir gelişme olmuyor, aynı şeylerle boğuşup duruyoruz. Ne yaparsam yapayım, hangi matematiği yaparsam yapayım 9 tane futbolcu bunun dışında kalacak. Artık biraz daha bu işi yapanların inisiyatifine bıraksak, oyuna baksak, oyunla ilgili konuşsak sanki daha iyi olacak gibi. Ama bu sözleri söylemek de anlamsız. Bizim hayatımız böyle'' dedi.

Kocaman, kendisi hakkında yapılan eleştirilerden etkilenip etkilenmediğinin sorulması üzerine, 
''Buna yanıt vermeyeceğim. Hayatımı devam ettirmeye çalışıyorum, zihin ve ruhsal sağlığımı koruyarak'' diye konuştu.

Son zamanlarda Fenerbahçe'de saha dışında bölünmüşlük söz konusu. Bu sizi nasıl etkiliyor, taraftara mesajınız olacak mı '' sorusu üzerine Kocaman :
"Taraftara bir mesaj vermenin sanki bir anlamı yok gibi gözüküyor çünkü herkes kendi oyununu oynuyor bizim dünyamızda. Fenerbahçe'de de Türk futbolunda da herkes kendi oyununu oynuyor. Dolayısıyla verdiğimiz mesajların yerine gitmeme ihtimali çok daha yüksek olduğu için konuşmanın anlamı yok. Ben devre arasında transferle ilgili soruya verdiğim yanıt gibi, 'Bizim en büyük transferimiz, en büyük gücü olan Fenerbahçe'nin birliğini sağlamak' demiştim. Bu konuda yol almadığımız gözüküyor. Dolayısıyla sözlerimizin de bir anlamı olmadığını görüyoruz. Onun için yaşayarak göreceğiz. Biz Türkler yaşayarak öğreniyoruz bazı şeyleri. Fenerbahçeliler olarak da bu şekilde öğreneceğiz gibi gözüküyor. Yanlış ama ne desek boş.'' dedi.

11 Şubat 2013 Pazartesi

Mersin baharı


Fenerbahçe’nin klasik sıkıcı, tatsız tuzsuz maçlarından biriydi. Bu sene coşkulu oynayan, temposu yüksek, daha çok hücumu düşünen bir takım görmek de çok zor. Futbol tuhaf oyun gerçekten, Fenerbahçe'nin son 3 lig maçına bakılırsa, en iyi oyunu evindeki Sivas maçıydı ama onu kaybetti, o oyundan daha kötü oynadığı iki deplasmanı ise galibiyetle kapattı. 13 hafta sonra gol yemediği bir maç ve bu maçta alınan galibiyet, hele ki bunu deplasmanda başarabilmek takımın morali ve motivasyonu için çok önemliydi. Çünkü bu takımın en önemli sorunu maddi değil manevi, yani fiziksel ya da sistemsel sorunlarından çok inanç, istek, moral gibi kavramları kazanması gerekiyor, o yüzden alınan bu galibiyeti önemsemek gerekir. 

Her iki takım da pas oyununu seven, kontrol etmeyi seven mentalitede olduğundan kazanma hırsı, oyun heyecanı ve zevki sahada pek görünmedi. Vasat kelimesi tüm sahada olanları betimlemek için yeterliydi. Zaten maçta topu topu 2 sarı kartın olması da bunu ispatlar nitelikteydi, ancak Fenerbahçe’nin gördüğü sarı kart düşündürücü. Son dakikalarda takımı için hiç bir tehlikenin olmadığı bir alanda Meireles’in yaptığı bu sert hareket - direk kırmızı olabilirdi Premier Lig'de oynamış, Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırmış bir oyuncuya hiç yakışmadı. 3 sarı kartı cebinde olan Raul bir sarı kart daha alarak haftaya Doğu Karadeniz turuna katılamayacak olması umarım ki sorgulanır. Ayrıca Meireles’in 4 maçlık cezasından sonra bir türlü ekim-kasım aylarındaki iyi oyununu tutturamaması da ayrı bir konu, teknik kadro bunu da mesele yapmış olmalı.

Oyunculara giriş yapmışken devam edelim: 
Kuyt !!! Fenerbahçe taraftarının eleştiri oklarındaki 1 numaralı hedef olan Selçuk'u tahtından indirecek gibi bu gidişle. Fenerbahçe Krasiç gibi Kuyt transferinde de mi yanlış bir adam aldı getirdi ? Çok formsuz ve güçsüz, doğal olarak oyun zekasının gerisinde kalıyor vücudu. İlk 11 de olması kadar oyunda bu kadar kalması da şaşırtıcıydı. O'na 70 dakika tahammül edebilen hocayı tebrik etmek lazım, gerçi sağ açığı çıkarıp yerine ön libero (Mehmet Topal) koyması her ne kadar anlaşılamaz olsa da Kuyt'un çıkmasının etkisi yanında pek rahatsız etmedi. Ligin ikinci yarısından itibaren Fenerbahçe'nin en kötülerinden biri ve biraz dinlenirse iyi olacak (sözleşmesinde her maç oynar diye bir madde yoksa tabii). Kötü performanslar serisine Cristian'ı da anarak son verelim. Evet forvet arkası oyuncusu olmadığı halde bu bölgede görev veriliyor ve başarılı olamıyor, 2 li ortasahada çok daha başarılı ama biraz istek biraz coşku olmaz mı hiç ? Bu performansıyla ilk 11 i hak etmiyor, Aykut Hoca'yı yine tekrar tebrik etmek lazım ikinci yarıya Cristian'sız başladığı için.

İlk yarı sonunda, takımın kronik sorunlarından şut atmamayı aşan Emre'nin kaleye gönderdiği top kaleciden dönünce, Webo'nun Fenerbahçe'deki ikinci golü geldi, bunu da kafayla atan Kamerun'lu artık çubukluya alıştığını da gösterdi. Aslında soyunma odasına gol yemeden önde girmek hocanın rahatlamasına sağladı. Skor bulmak değil skor korumayı daha çok seven Aykut Kocaman ikinci yarı Cristian yerine Caner girmesiyle topa daha çok sahip olan bir takım oluşturdu. Bu değişiklik taraftarda ise ilk yarı sol kanada mahkum edilip kaleden uzaklaştırılma cezası verilen Sow'un forveti çiftleme ve 4-4-2 oynayabilme düşüncesine yol açtı. Taraftar bu takımın 4-4-2 oynama ihtimalini sevdi ama gerçek pek öyle değildi. Yalancı bahar gibiydi, çünkü Sow, Webo'nun arkasındaydı, 4-2-3-1 devam ediyordu, Cristan'ın yapamadığı görevde bu sefer Sow vardı. Yalan da olsa mutluydu taraftar biraz da olsa. Sow ilk yarıda sol kanadı boşaltıp içeri girme huyundan yeni bölgesinde de vazgeçmiyor, yine forvet bölgesinde gol arıyordu. Ama burada da Kuyt çıkıp Mehmet Topal girince bu sefer Sow sağa geçti,  üç ortasaha önlerinde Caner-Webo-Sow üçlüsü oldu, Sow böylece maçtaki 3. görevine başladı, soldan sağa Sow oldu. Tam Webo çıkarken "mı acaba" diyorduk ki orayı da Semih doldurunca Sow 3 te kaldı ve bu maçı bir tek forvet olamayarak tamamladı.

Fenerbahçe'de 3 puanın ilk üçlüsü Sow, Emre, Webo'ydu. Aykut Kocaman geçen hafta sahaya sürdüğü 11'ini - maç kaybetse de - aynı şekilde sahaya çıkarak kararlılığını gösterdi. Böylece 7 günde 3 deplasman yolculuğunun ilk durağından galibiyet, güven ve moral aldı. Sıradaki Bate deplasmanına bu maçın olumlu etki yapacağını düşünüyorum.

Bu arada bir not da Mersin İ.Y yöneticilerine: Fenerbahçe geliyor diye uyanık esnaf mantığıyla bilet fiyatlarına yaptığınız büyük zam neticesinde ortaya çıkan boş tribünler sizin bu yaptığınız boş işin resmidir. Umarım, yolunacak kaz gibi gördüğünüz taraftarların futbolun temel direği olduğunu hatırlamışsınızdır.

6 Şubat 2013 Çarşamba


Ders çıkarma fotoromanı




















Repliğin hiç değişmediği, daha çok Hasan Ali'nin göründüğü ama özünde esas sorumlular yerine hatası çok olmayanların rol aldığı ders çıkarma fotoromanı, hatalardan sonra resmi sitede muntazam olarak yayınlanmaktadır.

5 Şubat 2013 Salı

Sivas'ın yollarına


Öncelikle memleketimin takımını tebrik ediyorum, kısıtlı bütçesi ve dar kadrosu ile iyi işler yapmaya çalışıyorlar. Bu maçta da iyi oynamayarak ama iyi defans yaparak 3 puan aldılar, maçın hakkı beraberlik olsa da ...
Sondan başlarsak, Rıza Çalımbay maç sonrası diyor ki : 
"Fenerbahçe, yeni transferleriyle Türkiye'nin en iyi takımlarından biri olmuş. Çok iyi transferler yapmışlar. Birkaç hafta sonra daha iyi olacaklardır. Az pozisyona girdik ve iyi değerlendirdik. Fenerbahçe'nin maçta çok büyük üstünlüğü vardı. Her an oyunun kaderini değiştirecek oyunculara sahipler. Kalecimiz ve defansımız harika oynadı."

Rakibin saygın bir teknik direktörünün görüşleri çok önemli, çünkü maç sonrası takıma ve hocaya çok sert eleştiriler oldu. Evet aşağıdaki yazıda benim de eleştirilerim olacak ama biliyoruz ki bu maçtan çok daha kötülerini oynadı bu takım lakin taraftarın artık kötü oyuna daha doğrusu kötü sonuçlara sabrı kalmadı. " Yenilsen de yensen de taraftarın seninle " sloganının sadece bir ütopya olduğu da bir kez daha ispatlandı. Hani hep skor yazarlığı denir ya, medyadaki konuşma ve yazıların çoğu skora göreydi maç sonrası. Oysa geçen hafta alınan Gaziantep galibiyeti ile kıyaslarsak, kendi sahasında yenildiği maçta daha iyi oynadı Fenerbahçe. Kuyt o penaltıyı atsa aynı oyunla alınan bir galibiyette farklı şeyler söylenecekti. Fakat oynanan topun yine de Fenerbahçe'ye yakışmadığı, hocanın ve bazı futbolcuların yaptığı hataların ardı arkasının kesilmediği de gözler önünde. Sanırım bu sezonun en acı verici olanı ise, bir zamanlar rakipler için korkulu rüya olan Kadıköy'de kaybedilen puanlar, 3 Anadolu takımına boyun eğmeler...


İlk 18 belli olduğunda Mehmet Topal ve Hasan Ali'nin olmayışı kötü sinyaldi, makul bir sebep duyamadık bu kararla ilgili, yorgun ve sakat değiller, kötü performanslı değiller (en azından onlardan daha kötüleri var) peki neden o zaman ? Yoksa 4 gün sonraki milli maçta oynayacaklarından yine "ülke menfaatleri" mi ön plandaydı ? Bu maç özelindeki hatalar zincirinin ilk halkasıydı bu. Devamında ilk 11 belli olduğunda ikinci halka eklendi. 3 yeni transfer de kadroda. 2 aydır resmi maç yapmamış Ziegler 2 antrenmana çıkıp ilk 11 de yer buluyorsa, sezon başından beri alternatifsiz o bölgede oynayan ve fedakarlık gösteren Hasan Ali'ye haksızlık olmuyor mu 18 dışında kalmak ? Aynı şey Mehmet Topal için de geçerli, Emre geldi diye maç kadrosu dışında kalmak koymaz mı adama ? İkinci yarının en formda Fenerbahçelisi Semih'i tekrar yedek kulübesine gönderip 2 gün önce gelen Webo'ya forma vermek oldu mu şimdi?  Bu kararlar demokrat ve adil olmasıyla bilinen Aykut Kocaman'a yakışmadı. Üç yeni transferden ilk 11 de olabilecek tek isim Emre'ydi. Hasan Ali ve Semih ilk 11 başlamalı, Ziegler ve Webo yedek soyunmalıydı. Maçın gidişatına göre, son çeyrekte bu iki yeni transferi de oyuna girerek takıma kaynaştırılabilirdi. Mehmet Topal da Cristian yerine sahada olmalıydı. Bu şekilde yeni isimler kazanırken eldeki isimler kaybedilmez(incitilmez)idi.


Tüm bu kadrosal düşüncelerle mabette yerimi aldığımda, bu sezon ilk defa bir lig maçında bu kadar dolu ve coşkulu görünüyordu sarı lacivert tablo. Taraftar her şeye rağmen desteğini, inancını verdi sahaya ve takım da uzun zaman sonra istekli başladı maça. Her şey güzel olacak gibiydi, ta ki rakip ilk atağında gol yenilinceye kadar. Yine öz güven eksikliğinden kaynaklı dağılma ortaya çıktı, bu sene yaşanan kötü tecrübeler akıllara geldi. Bu sefer takım bunu daha çabuk atlattı fakat sahadaki diziliş Fenerbahçe'nin bu sezon oynamayı beceremeyip inatla vazgeçmediği 4-2-3-1 sistemiydi. Webo tek forvet, arkasındaki üçlü Sow - Cristian - Kuyt. Bu üçlünün hiç biri de o mevkiinin adamları değil, performansları çok düşük oluyor böyle dizilince. Sow gibi Avrupa standartlarında bir forveti sol açık oynatıp kaleden uzaklaştırmanın mantığını çözemiyorum. Webo ile başlamak hataydı dedim ama iyi top oynuyordu, ilk maçında güzel bir gol de attı ama maç 1-1 giderken bir forvet çıkarmak ne demek ? Beraberliği mi koruyacak Fenerbahçe, sahasında 1 puan almaya mı oynayacak ? Semih'in yedek kalması hataydı hadi sonrada girer dedik de 75.dakika da çok geç olmadı mı ? Semih'in sınırları mı zorlanıyor ? Peki haftalardır kötü olan Kuyt ve Cristian'ın her maç ilk 11'de oynar diye bir maddeleri mi var sözleşmelerinde? Hadi başlıyorlar, tamam belki antrenmanlarda iyilerdir de hoca ondan formayı vermiştir diyelim, nasıl 90 dakika sahada kalabiliyorlar, bu kötü performanslarını görmüyor mu hoca ? 
Stoch ve Krasiç neredeler bu arada ? Sezon başından beri bu ikili katkısı toplam 1 gol sanırım. Neden bu kadar sürede Krasiç kazanılamıyor, neden Stoch'tan geçen seneki verim alınamıyor ? Sezer maç oynamadan neden bu kadar uzun sakatlık yaşıyor ?Emre'nin geri gelişi pek içime sinmiş değildi ama o kadar önemli bir açığı kapattı ki Meireles ve Cristian'ın etkisizliğini de perdeledi neredeyse. O'nun gelişi takımı biraz daha dikine götürdü, oyunu yönlendirmeye katkı sağladı ama tek başına Emre ile olacak iş değil bu. Öyle ki çoğunu Emre'nin attığı 17 korner atıldı toplamda ama tehlike yaratılamadı. Merak ediyorum Emre gelmese bu kornerleri kim atacaktı ? Takımın korner başta olmak üzere duran top planları var mıdır ? Emre geldi sol ayaklı kornerleri atıyor, sağ ayaklı kornerleri kim atacak ? Kafaya çıkacaklar kim, ön direk, arka direk, geri dönen topları tamamlayacak kim ? Bir ön direk organizasyonu vardı Gökhan'ın, onu da herkes öğrendi zaten.

Sivas 45 metrede oynadı oyunu Fenerbahçe ise 65 metrede, böyle kapanan defanslara karşı duran toplar, uzaktan şutlar, kanat organizasyonları ile etkili olunabilir. Kullanılan korner ve frikiklerde gol tehlikesi yaratılamıyor, kaleyi bulan sert şutlar atılamıyor, kanatlarla rakibin defansı dağıtılamıyor, gol nasıl olacak ? Attığımız gol kanattan orta ile geldi, demek ki işe yarıyor. Ha bir de hakemler lütfetmiş, senede bir gelen penaltını da almışsın, e onu at bari Kuyt ... Böyle skor üretmekte zorlanan bir takımın kolay gol yemesi de üstüne tuz biber ekiyor her şeyin. Rakibin 3 kere çerçeveyi bulduğu maçta iki gol yeniyorsa Volkan kendi muhasebesini oturup iyi yapmalı, evet ilk gol Bekir'in ikinci gol Egemen'in dikkatsizliği ama kabahatin büyüğü Volkan'ın. Kaleci dahil defans kurgusu formsuz, defansif oyun da zayıf. Volkan, Kuyt, Cristian, Egemen biraz dinlenirse bu onlar için de Fenerbahçe için de daha iyi olacak.

Sürekli oyunu kontrol eden bir takım yerine baskılı oyunla rakibin kontrol etmeye çalıştığı bir takım olmaya çalışmak daha iyi değil mi? Topun sahibi olma arzusunu yan ve geri paslarla sağlamak yerine ileriye doğru paslarla elde etmek daha güzel değil mi ? Önlem alan değil de önlem alınan bir takım olmak daha önemli değil mi ?

Ligde 14 maçtır ilk golü yiyen taraf Fenerbahçe ve bunlardan 5. mağlubiyetini alıyor, ne acı ki o 5 mağlubiyetten 3 ü de Kadıköy'de alınıyor. (geri kalan maçlarda 3 galibiyet, 6 beraberlik var) Ve 13 maçtır üst üste gol yiyor ligde bu takım.
Fenerbahçe geçen sezon ligin bu haftasında 42 puana sahipti, şimdi 31 puanda...

Daha ne denir ki, bu kadar uzun yazıya gerek var mıydı ?

4 Şubat 2013 Pazartesi


Ara transfer dönemi 2 - Fenerbahçe Cephesi


Yıllardır, planlı, sistemli bir transfer politikası olmayan Fenerbahçe'de son dakika transferleri bu dönemde de tekrarlandı ve sürenin bitimine 1 gün kala Emre, son gün de Ziegler ve Webo transferleri yapıldı. Bu biraz rakibinin yaptığı sansasyonel transferler karşısında oluşan baskıya sessiz kalmamak, biraz da ilk yarıdaki başarısız tabloyu perdeleyecek günü kurtarma transfleri gibi göründü. Bir de ilk yarı bittikten sonra verilen “3-4 oyuncu transfer edilecek” sözünü tutmak için. İsim isim gidecek olursak:

Reto Ziegler : Yıllık 800 bin Euro garanti para + 10.000 euro maçbaşı ve 250 bin Euro kiralama bedeli maliyeti var yarım sezon için. Juventus 27 yaşındaki bir futbolcuyu hala kiralık olarak değerlendiriyor ve izliyor, 22 yaşındaki Özgür için bu yapılamıyor. Ziegler, performans olarak Hasan Ali’den çok farkı olmayan ama bazen orada düşünülen Caner’den kat kat iyi olan bir futbolcu. Hücum katkısı defansına göre daha düşük, geçtiğimiz sezon tek golünü Gs'ye atmıştı TT Arena'da, onun dışında 6 asisti vardı toplam 42 resmi maçta. Rakamlardan ziyade yürekli ve istekli olmasını seviyor taraftar, o da Fenerbahçe’yi seviyor.
Amaa, realist düşünmek gerekirse yarım sezon için 1 M Euro maliyetli tek bölgede oynayabilen yabancı bir sol bek yerine, o mevkiide iyi olup üstüne bir iki pozisyonda daha oynayabilen, 3,5 yıllık sözleşmesi 3 M Euro olan yerli Gökhan Süzen transferi daha mantıklıydı bence. Ama ne Hasan Ali ne de Ziegler, Fenerbahçe’de direk oynayabilecek sol bek performansında değiller, daha iyi bir sol beki olmalı Fenerbahçe’nin. Umarım Ziegler'in gelişiyle çıkacak forma rekabetinde Hasan Ali çok çalışır ve kendini çok geliştirir, bu sayede uzun zaman sol bek sıkıntısı çekmez Fenerbahçe.

Pierre Webo : Toplamda , bonservisi ile 6,1 milyon euro’ya mal olan 2,5 yıllık sözleşme 31 yaşındaki yabancı bir futbolcu için azımsanmayacak bir rakam.  Maç başı ücreti de 15 bin Euro. İ.B.B de ligin ilk yarısındaki performansı 19 maçta 9 gol 3 asist. Geçen sezon ise 38 maç, 15 gol 8 asist. Bir gol makinesi değil ama yıpratıcı ve mücadeleci özelliği avantaj, bu sayede hem Sow’un hem de etrafındaki takım arkadaşlarının gole yaklaşmalarını sağlar, kendisi de daha fazla golle buluşur, ayrıca Türkiye Ligini bilmesi de çabuk uyum sağlaması yönünden faydalı. Eğer gerçek anlamda 4-4-2 oynayacaksak Sow ile yanyana çok faydalı olacağını düşünüyorum, fiziğini kullanarak duvar olması ve top tutarak servis yapabilmesi artı özellikler. Ama 4-2-3-1 gibi bizim oynamayı beceremediğimiz ancak oynamakta ısrar ettiğimiz bir sistemde devam edeceksek, ya tek forvet olur, defans oyuncuları ile sürekli didişir ama destek alamaz, yanına kimse yanaşmaz, etkinliği azalır. O sistem de Sow da mecburen sol kanatta oynar (hocanın takıntısı, Niang da sol kanada geçiyordu sıkça) kaleden uzaklaşır ve takımın kronik sorunu skor üretememek devam eder. Ya da Sow ilerideki tek forvet olur, o zaman da sol kanat ve sağ kanat oyuncusu olmadığından Webo kenarda bekler. (gerçi belli olmaz hocanın işi, sol kanada da koyabilir) Peki o zaman Semih’ten ne farkı kalır ? Yedek kulübesi için biraz yaşlı ve pahalı olmaz mı ? Webo’dan fayda sağlamak için 4-4-2 sistemine geçmemiz şart. 

Emre Belözoğlu : Neden gitti, neden geldi ? “Gidişim de gelişim de hayırlı olmuştur” diyor kendisi. Ama burası Fenerbahçe, bu kadar kolay olmamalı bir şeyler. Ani kararlar verilmemeli, panik transferler yapılmamalı, taraftar istiyor diye veya taraftarın gönlünü almak için de transfer yapılmamalı. Toplamda, 5,5 Milyon Euro maliyetli 2,5 yıllık sözleşmesi var, maç başına da 20 bin Euro alacak, yaşı 32. Tecrübesi ve yapısı ile takımda eksik olan “yürek” ve “hırs”ı aşılar, kaptanlık için de Volkan'dan daha etkili olur. Peki medya geçen seneki gibi rahat bırakacak mı ? Fenerbahçe’li Emre medya için büyük malzeme, A.Madrid’de iken hiç rahatsız edilmediğini gördük, demek ki dertleri Emre değil Fenerbahçe’li Emre, ben yine ilk maç ile QTM nin malzeme üretmeye çalışacağını ve yıpratma haberlerine devam edeceklerini düşünüyorum. Umarım Emre de soyunma odasında kendi takımına, sahada kendi ve rakip takım oyuncularına daha duyarlı, yapıcı ve sakin olur. Artık 32 yaşında olan ve kariyerinin yarısı Avrupa’da geçirmiş, 160 dan fazla milli forma giymiş olan bir futbolcudan bunları beklemek hakkımız. Alayına gider yapacaksa yine işimiz var demektir. O yüzden gidişi hayırlıydı, Fenerbahçe’ye zarar veriyordu artık medyanın O'nun üzerinden yayınları. Ancak Fenerbahçe sahada O'nun boşluğunu (hem futbol hem hırs olarak) dolduramayınca eksikliği çok belli oldu.Tabii bunlar sene başında yapılması gerekenlerdi. Artık olan olduğuna göre daha sorumlu bir Fenerbahçe kaptanı istemek hakkıdır taraftarın, takıma futbol olarak çok şey katacağına eminim. 

Emre’nin gelişiyle orta sahanın ortasında 6 futbolcu oldu, burada kontenjan fazlası varken ihtiyaç duyulan bölgelerde( yaratıcı-oyun kurucu bir orta saha oyuncusu, hızlı, mücadeleci ve skor katkısı olan sağ ve sol kanat oyuncuları ile birebirde etkili hızlı bir stoper) eksiklik giderilemedi. Sezon başında yapılan hatalı transfer politikasının ceremesi daha da çekilecek gibi görünüyor. Yukarda Webo için yazığım gibi takımın profiline 4-4-2 daha çok uyuyor. Çift forvetli, ortada Emre - Meireles'li , iki kanadı ortasahayı sıkacak, oyunu ileriye yıkacak bir sistem daha uygun, en azından içerideki maçlarda.
Çünkü taraftar sürekli Saldır Fener diyor, öyle bir Fenerbahçe bekliyor.

Gidenler


Bienvenu Real Zaragoza’ya kiralık verildi. Young Boys’ta 65 maçta 33 gol 21 asist gibi iyi rakamları vardı, Fenerbahçe’de ise 48 maçta 13 gol 6 asist oldu. Maç başına gol+asist oranı yarıdan fazla ve taraftarın negatif elektriğini topladı. Bence 24 yaşında ve potansiyeli olan birini farklı bir lige kiraya vermek akıllıca. Gerçi orada da işi zor çünkü Helder Postiga gibi bir golcü var önünde ama kendini ispatlayabilir ve formayı kaparsa güzel bir geleceği olabilir.


Özgür Çek konusunda ise yanlış yapıldığını düşünüyorum. 15 yaşından itibaren Fenerbahçe'nin altyapı takımlarında oynamış, kaptanlığa kadar yükselmiş, U16 dan U21 e tüm yaş kategorilerinde milli takımda oynamış, 22 yaşında, geleceği olan bir futbolcuydu. Üstelik piyasada nadir bulunan sol bek mevkiinde oynuyordu. Bence üzerinde daha fazla durulmalı, ısrar edilmeliydi. Evet bu sezon oynadığı maçlarda iyi değildi ama 1,5 yılda 3 ü ilk 11 olmak üzere sadece 9 maçta şans verildi bu çocuğa. Bu kadar az süre ile bir genç futbolcu nasıl kazanılacak ? Bari kazanılamıyor, Ersun Yanal gibi gençlere çok önem veren bir hocanın takımı olan Eskişehirspor’a bedelsiz değil de kiralık verilseydi... O'nun Ersun Hoca ile kendini geliştireceğine eminim. Özgür Çek'ti gitti, yolu açık olsun.

Ve de gelemeyenler


Younes Belhanda : Çok uğraşıldı, borsaya da bildirildi, sonradan vazgeçildi. Montpellier Başkanının maddi konularda işi yokuşa sürmesi olduğu yazıldı çizildi,bahsedilen rakamlar gerçekten yüksekti ancak ara transferde iyi oyuncu bulabilmek zor, bulunca da böyle yüksek rakamlar konuşuluyor. Böyle bir oyuncuya ihtiyacımız var mıydı ? Kesinlikle evet. Bu sene Fransa Ligi ilk yarısında 18 maçta 7 gol 3 asistlik performansı var, CL de de 6 maçta 2 gol. Geçen sezon yaşanan şampiyonluğun ustabaşısı, 31 maçta 13 gol 6 asisti var. Bir orta saha oyuncusu için çok iyi rakamlar. Ve Fenerbahçe için de biçilmiş kaftan, takımı ileriye taşıyabilecek, oyunu yönlendirebilecek, gol pası atacak, icabında kendisi de atacak bir oyuncu, etkili duran top kullanıyor.
Takım Alex'in büyük eksikliğini yaşarken onun istatistiklerine yakın, belki O'nun kadar yetenekli değil ama 22 yaşında. Üstelik  sert ve geleceği parlak bir oyuncu, gelseydi çok iyi olurdu. Salih'i kaybetmemek adına vazgeçildiğini söylemek ise bahane, görüşmelere başlanırken, borsa'ya bildirilirken Salih akıllarda değil miydi ? Ayrıca Salih'in bu sene pişme senesi, zaten ilk 11 için direk düşünülmüyor, bu yaştaki bir oyuncu sürekli 11 de oynarsa kazanılamaz da. Klubün resmi sitesinde açıklandığı gibi karşı tarafın ürettiği finansal zorluklar buna engeldi, belki gelecek sezon alınabilir ama bu sefer daha da zor olur.
Çünkü alınabilseydi mevcut yeni transferlerden bir ya da ikisi yapılmayacaktı (benim tahminim son üç günde görüşülüp bitirilen Emre transferi olmayacaktı) .

Emmanuel Emenike : Fenerbahçe taraftarının içinde kalan ukdelerden biridir, son zamanların en büyüğüdür. Belhanda transferi kadar yol katedilemedi ancak görüşmeler yapıldığı avukatı ve menajeri aracılığı ile açıklandı. İnanılmaz bir katkı yapardı, çünkü gerek sağ kanada kendini atabilmesi, gerek tek forvet olarak oynamayı iyi bilmesi, gerek yanındaki ve arkasındaki arkadaşına duvar olması, topu indirmesi muazzam. İleride top tutması ve hücum presi çok başarılı. Ancak hala devam eden Afrika Kupası Emenike'yi daha da parlatacağını düşünüyorum.
Bu sezon sonu Fenerbahçe'nin veremeyeceği yüksek ücretlerle muhtemelen Premier League saflarına katılacaktır (Anzhi aklını çelmezse) Ne diyelim, biz sana doyamadık eller doysun, sebep olanlara lanet olsun.

3 Şubat 2013 Pazar

Ara Transfer Dönenleri

Bu sezonun ara transfer dönemi futbolcu ve para sirkülasyonu olarak en yoğun dönemdir sanırım Türk futbolunda. Her üç İstanbullu da "bit pazarına nur yağdı" misali eskiye rağbet etti ve Gs eski kalecisiyle, Bjk eski FB'li  Niang ile sezon sonuna kadar anlaştı. Fenerbahçe ise 7 ay önce yol verdiği iki oyuncusu Ziegler ve Emre'ye yeniden kapı açtı.

Büyük takımlar sene başında planlamasını yapar, alternatifli, derinlikli kadroyu hazırlarlar, çünkü bunu yapacak maddi güçleri vardır. Ara transferde kalburüstü oyuncu bulmanın zorluğu ve adaptasyon sürecini de düşünürsek bu dönemde çok transfer yapmak akıllıca değil, özellikle büyük ve hedefi olan takımlar için hiç değil. Mevcut tablo ise planlamadan, vizyondan uzak yöneticilerin eseri. Sezon başında yanlış kadro yapılanması, hatalı giden-gelen tercihleri, taraftar baskısı, günü kurtarma, biraz da hedefi revize edip güncelleme gereğinden oluşmuş gibi.

Öncelikle ayrım yapmadan tüm takım ve futbolcuların hepsine  hayırlı olsun. Fenerbahçe'yi diğer yazımda irdelerken, kentin öbür yakasındaki rakiplerimize bir göz atalım. 


Gs:  
Drogba'nın 1,5 yıllık sözleşme toplamı 10 milyon Euro, Sneijder'in ise 3,5 yıllık sözleşme toplamı 21 milyon Euro garanti para (bonservisi dahil). Eski kalecisi Aykut Erçetin'e ise sezon sonuna kadar 200 bin Euro verilecek (KAP’a bildirilen rakamlar), tabii bunlara ilave olarak maç başı ücretler de eklenecek.
Gs, bu döneminde 31 milyon Euro’nun altına imza atarak Türkiye’de görülmemiş ara transfer rakamına ulaştı. Sneijder ve Drogba Türkiye'ye gelmiş en kariyerli, en namlı futbolcular arasında kesinlikle ama biraz “ya tutarsa” transferleri bence. Her ikisinin de son ciddi sözleşmeleri olması, verilen yüksek paraların geri dönüşünün mümkün görünmemesi ciddi bir risk alındığını söylüyor. 
Gs'de bu riskin karşılığı yani beklenti ise tamamen başarı (dolayısıyla para). Ama futbol bu, aklınıza gelmeyen başınıza gelebiliyor, eğer beklenti gerçekleşmezse mali açıdan sıkıntılı günler görülebilir. Türkiye Ligi şampiyonluğu ve Şampiyonlar Ligi'nde tur veya finaller elbet parasal olarak önemli dönüşler sağlayacaktır. Ancak bu iki sansasyonel transfer de takımın kimyasını bozabilir, F.Terim’e artık daha büyük iş düşüyor.

Sneijder’in uzun zamandır maç yapmamış olması akıllara Fenerbahçe'nin Krasiç transferini getiriyor. Ama çabuk toparlanırsa Gs için büyük bir silah olacaktır. Oyun zekası ve duran toplardaki ustalığı ile her takımda olması gereken bir profil. Bence Gs mevcut şablonun bozmadan O'nu sol çizgide değerlendirmeli, o zaman katkısı daha büyük olur, tabii kuvvetli olması şart.
Drogba için birşey söylemeye gerek yok. Son zamanların gelmiş geçmiş en iyi forveti, en zoru olan tek forvet pozisyonunda gördüklerimizin en iyisiydi ama yaş oldu 35, ne kadar kuvvetli bilemiyoruz, ne kadar yetenekli olursa olsun etkili olması için kuvvet şart. O yüzden arkasındaki 4 lü veya 5 li çok iyi olmalı, O'nu iyi desteklemeli, yoksa etkinliği azalıyor. İş Drogba'da bitmiyor çünkü, öyle olsaydı ülkesi Fildişi Sahilleri takımı bir kez olsun Afrika Şampiyonu olabilirdi veya Dünya Kupasında 1.tur'dan ileriyi görebilirdi.

Bu transferlerin psikolojik üstünlük veya Avrupa’da isim duyurma/haber olma açıklamaları da gayet popülist ve ucuz. Gs için demiyorum, özellikle üç büyükler başta olmak üzere tüm Türk futbolunun (yöneticiler ve medya başta olmak üzere) ne kadar günlük başarılara endeksli olduğu, günü kurtarmanın geleceği planlamadan daha revaçta olduğunu kanıtlıyor. Türk Futbolunda ve lokomotif klüplerinde mali, idari, teknik olarak bir sistemin olmadığı(kağıt üstünde varsa da gerçek hayatta olmadığı) ve vizyonsuzluğun zirvesi tekrar gözler önüne seriliyor. Bu zihniyet oldukça biz Avrupa’da ismimizi başarılarla değil sadece yüksek paralar vererek büyük borçlar altına girerek duyurmaya devam ederiz. Kendi kendimize de bu borçlarımızla psikolojik üstünlük kurarız.

Bjk:
Niang için sezon sonuna kadar 800 bin Euro, Dentinho için 1,5 yıllık kiralama toplamı 1,8 milyon Euro garanti para ile kiralama yapıldı. Gökhan Süzen için 3,5 yıllık toplamı 3 milyon Euro (bonservisi dahil), Sinan Kurumuş için ise 2,3 Milyon TL yani 1 Milyon Euro(yetiştirme bedeli dahil) toplam bedeli olan satın alma sözleşmeleri yapıldı.( KAP’a bildirilen rakamlardır), tabii bunlara ilave olarak maç başı ücretler de var.

Konunun en başında ara transfer dönemindeki çarpıklıklar BJK'yi tam adreslemiyor. Çünkü yaşadığı maddi sıkıntılardan kaynaklı olarak sezon başında istediği kadroyu oluşturamadı, bir de üstüne İsmail,Mustafa, Uğur gibi sezonu kapatan sakatlıklar, Batuhan gibi problem de eklendi. O yüzden ayrı düşünmek lazım. Verilen paralar da yine makul görünüyor.

Gökhan Süzen, birkaç pozisyonda oynayabilen, tempolu, kuvvetli bir oyuncu, bence ücretiyle de çok başarılı bir transfer, her zaman ilk 11 de olmayabilir ama ilk 18’in önemli bir adamı olur. 
Sinan Kurumuş,  Batuhan'ın tutturamadığı dikişi tutturabilirse, iyi fiziğini, dayanıklılık ve teknik ile birleştirebilirse önü açık. 18 yaşında büyük bir kulübe imza atmak nasip olmaz herkese. (daha önce 1 yıl Fenerbahçe Altyapısında da oynamış) Samet Aybaba gibi gençlere çok önem veren iyi bir yetiştirici hoca ile çalışacak olması da  bulunmaz nimet kendisi için( Salih Uçan'ı da Bucaspor'da A Takım'a alan kişidir Samet Hoca) Bjk için iyi bir geleceğe yatırım gibi duruyor.
Dentinho'yu hiç izlemedim ama Shaktar’ın oyuncu seçimlerinin genelde çok başarılı olduğunu biliyoruz. Lucescu’nun hala Bjk ile arasının iyi olduğu ve tabiri caiz ise “yamuk” yapmayacağını da düşünürsek fena durmuyor kağıt üstünde. Ama kağıt üstü yetmiyor, ne kadar becerikli, üretken, çalışkan ve tempolu olduğu çok önemli. Başarılı olursa hem Bjk hem de kendisi kazanır, yine ücretine göre iyi bir transfer bence.
Bir Fenerbahçe'li gözüyle, eski göz ağrımız Mamadou Niang’a gelince, onu Türkiye’de farklı bir forma altında görmek pek hoş değil aslında, lanet ettiğimiz 3 Temmuz sürecinin kayıplarından biridir Fenerbahçe için. Ama kendisi o süreçte kulübün içinde olduğu durumdan gitmek istedi, klubüne de para kazandırarak  n panikle yüksek ücretli emeklilerin ligi Katar’ı tercih etti.  şimdi futbolu, mücadeleyi ve İstanbul’u özlemiş  olmalı ki geri geldi. Açıkçası transfer borsasında Katar ile aynı klasmanda olmak aramızdaki bu dış ticaret hacmi rahatsız ediyor beni.
Niang'ın Fenerbahçe'deyken  bile temposu düşüyordu maç sonlarına doğru bu unutulmamalı, maç içinde eli belinde gördüğüm çokçadır. Bir de onun üzerine 1,5 yıl daha yaşlandı ve bu sürede de pek yormamış kendini çünkü milli maçlar dahil toplam oynadığı 36 resmi maçta 4 gol 1 asist çok düşündürücü. Fenerbahçe formasıyla çıktığı 33 resmi maçta ise 15 gol 12 asisti vardı. Bu ortalamaya yaklaşabilmesi ancak sağlam ve zinde ise mümkün, değilse 800.000 Euro’yu Feda eder Bjk. Madem eskiye rağbet modası var, Bobo daha iyi bir tercih olurdu bence.